ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
ÜNİTE 1
Endüstriyel Ergonomi, çalışan için, sağlık ve güvenliğinin yükselmesi ile yüksek moral kaynağı olurken, çalışanların performanslarının
artırılması da işletme için artan kalite, üretkenlik ve rekabet edebilirliktir.
Ergonominin temel amacı, insan yeteneklerini en iyi şekilde kullanarak onu en uygun işe yerleştirmek ve performansını en yüksek
düzeye çıkarmaktır.
Ergonomide esas, maksimum verimliğe minimum yorgunlukla ulaşmaktır. Ergonomi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi için uğraş verir.
ERGONOMİ KAVRAMI
Ergonomi, maksimum performansı (verimlilik vb.) minimum insani maliyet (stres, kazalar vb.) ile elde etmektir.
Ergonomi insana ait özelliklerin, bilgilerin, yeteneklerin ve becerilerin bilinmesi ve bunlara ait alt ve üst sınırların belirlenmesi,
insana yaraşır bir iş düzenlemesinin en önemli değerlendirme ölçütüdür.
Ergonomi, üretken, güvenli, rahat ve etkili insan kullanımı için, insanın davranış, yetenek, sınır ve diğer özellikleri hakkındaki bilgileri
ortaya çıkarır ve bu bilgileri araç, makine, sistem, iş ve çevre tasarımında kullanır.
Ergonomi, sistem yaklaşımını, insan ve makine arasındaki ilişkiye uygular.
Ergonominin önceliklerinden biri İSG dir.
Çalışanların sağlığının korunması ergonominin önceliklerindendir.
Ergonomi sadece mühendislik değildir.
Çalışanın refahını, güvenliğini, performansını ve aynı zamanda da iş verimini artırmaya yönelen ergonomi, hayatın insana uygun hâle
getirilmesinde disiplinler arası bir yaklaşımı tercih eder. Teknik mühendislik alanlarının yanı sıra, psikoloji, sosyoloji, fizyoloji ile sıkı
etkileşimi bulunan ergonomide ağırlık, “şeylerin tasarımında insanları nasıl etkilediği”dir.
Bu bilim dalı, kapasite ve ihtiyaçlarına daha uygun olması için, insanların kullandığı şeyleri (eşyaları) ve bunları kullandıkları
çevreleri (ortamları) değiştirmeye çalışır.
Ergonomi, insanlar ve insanların işte ve günlük hayatta kullandıkları ürün, ekipman, yöntem, kısacası tüm çevresi ile iletişimlerine
odaklıdır.
Ergonomi, insanların anatomik özelliklerini (İnsan Vücudunun Anatomi ve Fizyolojisi), antropometrik karakteristiklerini
(Antropometrik İşyeri Düzenleme), fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm
faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, fiziksel ve psiko-sosyal stresler karşısında, sistem verimliliği ve “insan-makine-çevre” uyumunun
temel yasalarını ortaya koymaya çalışan, çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanıdır.
Ergonomi, insan kabiliyet ve kapasitesine uygun iş çevresi düzenlemekle, dolayısıyla, çalışan sağlığının sağlanması ve iş kazalarının
minimizasyonu sağlamış olmaktadır. Ergonomi aslında, güvenlikle ilgili yapılacak tüm teorik ve pratik yaklaşımların odak
noktasındadır.
Ergonominin amaçları:
Çalışanla işi arasında iyi bir uyum sağlayarak, insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önlemek öte yandan bu
uyum sayesinde iş başarımını yükseltmektir.
“Çalışanın işe” değil, “işin çalışana” uydurulmasının sağlanmasıdır.
“Ergonomi, çalışanla işi arasındaki istenen uyumu gerçekleştirebilmek için, öncelikle insanı yeteneklerini en iyi kullanabileceği bir işe
yerleştirmeyi amaçlar.”
Ergonomi, özellikle çalışan ile işi arasındaki uyumu sağlar.
ERGONOMİNİN DÜNYADAKİ TARİHÇESİ
Ergonomi, ilk kez , 1857 yılında Polonyalı Biyolog Wojciech Jastrzębowski’nin kaleme aldığı (Hakikatlere Dayanan Doğa
Bilimleri Çekirdekleri, Ergonomi) makalesinde geçmiştir.
Ergonomi biliminin gelişimi ise II. Dünya Savaşı sıralarında (1940’larda) başlamaktadır.
Amerika, İngiltere ve Almanya’da ergonomi çalışmaları, askerî silah sistemlerinde insan performansını artıracak araştırma ve
uygulamaları gerçekleştirmek amacıyla gerçekleştirilen faaliyetler sonucunda bulunmuştur.
Fiziksel şartlar Ergonomik yaklaşımları zorunlu hale getirmiştir. Amerika’da mühendislik psikologları, pilot hatası olarak atfedilen
çoğu askerî uçak kazalarının niçin olduğunu daha iyi anlamaya çalışmak için bu kazaları araştırmaya çalıştılar. Araştırmaların
sonucunda ortaya çıkan temel bulgu ise gerçekte pilot hatası olarak anılan durumun “mühendislik tasarım hataları” olduğunun
anlaşılması olmuştur.
İlk zamanlar, ana odak noktası, insanın algılama, reaksiyon ve öğrenme faktörleri üzerineydi ve insan makine teknolojisi olarak
bilinen gelişmesi ise daha sonra laboratuar çalışmaları şeklinde oldu.
İnsan algılama ve öğrenmesi Bilişsel Ergonominin konularındandır. Günümüz Ergonomisi fiziksel şartların araştırılmasıyla
başlamıştır
Son yüzyılda, insan işe katılmaktan çok, işin kontrolünü yapmaktadır
GÜNÜMÜZDEKİ DURUM
İş çevresi daha da talepli hâle geldikçe, insanların ısı, ışık, basınç, ses, titreşim, gürültü, hız açısından neye dayanabileceği önemli hâle
gelmiştir.
Günümüzde ergonomi araştırmaları ise, kişinin yalnızca kullandığı alet ve metotları veya işinin organizasyonu gibi fiziksel ortamı göz
önünde bulundurmaz. Aynı zamanda çalışanın düşünce yapısı, duyguları, diğer çalışanlarla olan ilişkileri, problemlerle uğraşma kabiliyeti
gibi tüm psikolojik ve sosyolojik çevresi ile kısacası tüm insanla ilgilenir.
Bu yapıdaki problemler daha önceleri de fark edilmiş olmakla birlikte, özellikle bunlarla (iş-insan ilişkisi) ilgilenen bir akademik disiplin
yoktu. Bu amaçla İngiltere’de kurulan “Ergonomi Araştırma Konseyi” (Ergonomics Research Council), 1961’de “Uluslararası
Ergonomi Derneği” (International Ergonomics Association-IEA) adını alarak günümüzde de çalışmalarını devam ettirmektedir.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
Daha sonra ana ilgi noktası ise, ergonomi teknolojisini geliştirmek için sistematik alan gözlem çalışmalarına, biyomekaniğe, antropometrik
karakteristiklere ve insan fizyolojisine doğru kaydı. Günümüzde, insan faktörlerini ve Ergonomiyi uygulama ve geliştirme amacıyla
kullanılan yöntemler ve çalışma alanları ise benzerdir ve ergonomi ile insan faktörleri IEA tarafından aynı disiplin olarak resmen
tanınmaktadır. Avrupadaki en önemli Ergonomi kuruluşu “IEA”dır
ERGONOMİNİN TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ
Ergonomi Türkiye’mizde1968 de ilk kez Prof. Dr. A. F. ÖZOK ile gündeme gelmiştir. Ergonomi dersleri ilk olarak İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde verilmeye başlanmıştır. Ahmet Fahri ÖZOK, 21 Şubat 1968 tarihinde, Ankara Makine Mühendisleri Odasınca düzenlenen
“İşbilim” adlı bilimsel konferansta yaptığı sunu ile, Türkiye ilk kez Ergonomi bilimi ile tanışmış oldu. Uygulamalı Ergonomi Konferansı’nın
ilki Türkiye’de düzenlenmiştir.
Ergonominin Türkiye’deki tarihi köşe taşları şöylece özetlenebilir:
Üniversitelerdeki ilk Ergonomi dersleri 1969 yılında İTÜ Makine Fakültesi’nde “Fabrika Organizasyonu” dersinin ders müfredatı
içinde verilmeye başlanmıştır.
İlk geniş “Fabrika Organizasyonu” dersinin ders müfredatı içinde TÜBİTAK desteğinde tamamlanmıştır.
Ulusal Ergonomi Kongresi,1987 tarihlerinde İTÜ, Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK tarafından
düzenlenmiştir.
1992 yılında Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK “Türk Ergonomi Derneği”ni kurmuştur.
Dünyadaki ilk “Uluslararası Uygulamalı Ergonomi Konferansı”, 1996 tarihlerinde, Prof.Dr. Ahmet Fahri ÖZOK (İTU) ile Prof. Dr.
Gavriel Salvendy tarafından İstanbul’da düzenlenmiştir.
Seksenli yıllardan günümüze kadar, “Ulusal Ergonomi Kongreleri” her sene farklı bir üniversitede düzenlenmiş ve
düzenlenmektedir.
2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde Doç. Dr. Mahmut EKŞİOĞLU tarafından, Boğaziçi
Üniversitesi Ergonomi Laboratuvarı, “ErgoLab” kısa adıyla fiziksel ergonomi laboratuvarı kurulmuştur. ErgoLab, genel olarak,
biyomekanik, fizyolojik ve psikofizik çalışmaların yapılabileceği ekipman ve sistemlerle donatılmıştır.
Yine MPM tarafından basılmış Dr. Necmettin Erkan tarafından (1992) dönemin en kapsamlı “Ergonomi” kitabı yayınlanmıştır.
Modern Ergonomi’nin temsilcisi Prof. Dr. Mustafa KURT Ankara’dadır Prof. Dr. Mustafa Kurt hocamız, kurduğu “Ergonomi ve İş
Etüdü Laboratuvarı”, bu bilim dalının ülkemizdeki farkındalığın artırılmasına hizmetleri olmuş,
Ergonomi Hocaları Prof. Dr. E. KAHYA ile Prof. Dr. D. EROL Eskişehir’dedir.
60’larda ülkemizi Ergonomi ile tanıştıran Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK ve öğrencileri yüzlerce akademisyen ve Ergonomi
profesyoneli, Türkiye’nin modern bilimine ve her türlü AR-GE ve yenilenme faaliyetinin mihrak noktasına “Ergonomi Odaklı
Yaklaşım Felsefesi” anlayışını kazandırmışlardır.
ÖZET:
•Maksimum performansı, kaza ve mesleki hastalıklar gibi minimum insani maliyetler ile elde etmek isteyen Ergonomi, çalışan (işçi, worker)
için, sağlık ve güvenliğinin yükselmesi ile yüksek moral kaynağı olurken, çalışanların performanslarının artırılması da işletme için artan kalite,
üretkenlik ve rekabet edebilirliktir.
•Ergonomide temel gaye, insan yeteneklerini en iyi şekilde kullanarak onu en uygun işe yerleştirmek ve performansını en yüksek düzeye
çıkarmaktır.
•Ergonomi, ilk kez sözlüklere, 1857 yılında Polonyalı Biyolog Wojciech Jastrzębowski’nin kaleme aldığı “RYS ergonomji czyli nauki o pracy,
opartej na prawdach poczerpniętych z Nauki” (Hakikatlere Dayanan Doğa Bilimleri Çekirdekleri, Ergonomi) makalesinde geçmiştir.
•1900'lerin ortalarında makine ve kontrol dizaynı, iş yerindeki yerleşim durumu, sıra ve banklar, el aletleri modelleri, ağır yükleri elle yükleme
vb. konularda yoğunlaşan ergonomi araştırmaları, sonraki yıllarda beraber gürültü, vibrasyon, aydınlatma ve sıcaklık gibi iş hijyeni ile ilgili
konular üzerindeki araştırmalara kaymıştır.
•1961 yılında İngiltere’de kurulan “Ergonomi Araştırma Konseyi” (Ergonomics Research Council), bilahare adını “Uluslararası Ergonomi
Derneği” (International Ergonomics Association-IEA) şeklinde değiştirerek günümüzde de çalışmalarını devam ettirmektedir.
•Prof. Dr. Ahmet Fahri ÖZOK, 21 Şubat 1968 tarihinde, Ankara Makine Mühendisleri Odasınca düzenlenen “İşbilim” adlı bilimsel konferansta
yaptığı sunu ile Türkiyeyi Ergonomi bilimi ile tanıştırmıştır.
ÜNİTE 2
A. Ergonomi, insanların anatomik özelliklerini, antropometrik karakteristiklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde
tutarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, fiziksel ve psiko-sosyal stresler karşısında, sistem
verimliliği ve “insan-makine-çevre” uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan, çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme
alanıdır.
B. “İnsan Anatomisi ve Fizyolojisi”, “Antropometri”, “Gürültü”, “Aydınlatma”, “İklimlendirme”, “Psikoloji”, “İş Güvenliği”, “Meslek
Hastalıkları” ve “İş Organizasyonu” gibi konular ergonominin konularıdır.
C. Ergonomide “insan-makine-çevre” kavramların uyumu amaçlar.
ERGONOMİ TANIMLARI
Murrell (1965): Ergonomi insan ve iş çevresi arasındaki ilişkileri çalışan bilimsel incelemedir.
Grandjean (1980): Ergonomi insanın işiyle ilgili davranışının incelenmesidir.
Meister (1989): Ergonomi insan makine sistem operasyonu bağlamında işle ilgili görevleri, insanların nasıl başardığını ve davranışsal ve
davranışsal olmayan değişkenlerin, bu başarıyı nasıl etkilediği üzerine olan bir çalışmadır.
Sanders and McCormick (1993): Ergonomi verimli, güvenli, konforlu ve etkili insan kullanımı için aletlerin, makinaların, sistemlerin,
görevlerin, işlerin ve çevrenin tasarımına insanın davranışı, yetenekleri, sınırları ve diğer karakteristikleri hakkındaki bilgiyi uygulamak
ve keşfetmektir.
Hancock (1997): Ergonomi İnsan-makine düşmanlığını insan-makine sinerjisine dönüştürmeye çalışan bir bilim dalıdır.
ERGONOMİNİN KONUSU
Ergonominin diğer adları
Amerika’da “Human Factors” (İnsan Faktörleri) ve “Human Engineering” (İnsan Mühendisliği)
İngiltere’de “Applied Psychology” (Uygulamalı Psikoloji)
İskandinav ülkelerinde “Bio-technology” (Canlı-Teknolojisi)
Almanya’da “Arbeit Physiology” (İş Psikolojisi)
Bazı ülkelerde ise “Mühendislik Psikolojisi”, "Deneysel Psikoloji” günümüzde ise genellikle “Ergonomics” (Ergonomi)
Türkçede “İşbilim”
Bütün ergonomi topluluklarının amacı, insanın yaşam kalitesini geliştirecek insan sistem ara kesit teknolojisini uygulamak ve
geliştirmektir. Günümüzde ergonomi, İnsan Sistem Arakesit Teknolojisi (Human System Iteraction Technology, HSIT) olarak da
tanımlanmaktadır. Günümüzde ergonomi HSIT tarafından tek, bağımsız bir disiplin olarak tanımlanmaktadır.
Ergonominin nihai amacı, insanın yaşam kalitesini iyileştirmektir. Ergonomide “öncelik” İşin insana uyumudur.
ERGONOMİNİN UĞRAŞ ALANLARI
1988 yılında Avustralya’nın Sydney kentinde Uluslararası Ergonomi Kurumunun (IEA) organize ettiği kongreye 25 farklı ülkeden
temsilcinin katıldığı dünyadaki 10 adet ulusal ve bölgesel Ergonomi topluluğun temsilcilerinden oluşan bir toplantı yapıldı.
Toplantının amacı, bu katılan 10 topluluk tarafından temsil edilen değişik ülkelerdeki Ergonominin çalışma alanını, konularını ve
karakteristiklerini gözden geçirmekti.
Hendrick için bu toplantının sonuçları aşağıda belirtilenleri doğrulamıştır.
Uluslararası olarak Ergonominin ortak noktası, donanım, yazılım, işler, iç ve dış çevre, iş sistem yapıları ve süreçleri gibi diğer
sistem bileşenleri ve sistemin insan bileşeni arasındaki ara kesitin tasarımına odaklanmasıdır.
Ergonomistlerin pratik olarak uyguladıkları ve bilimsel araştırma yoluyla geliştirdikleri bu teknoloji, insan-sistem ara kesit tasarımı
amacına yönelik olduğu ortaya çıktı.
1990 yılında IEA politika ve planlama komitesi üye toplulukların kapsamlı bir araştırmasına başladı.
Bu araştırmanın amacı, dünya çapında hem profesyonel ergonomi toplulukları hem de ergonominin durumu hakkında daha iyi bir anlayışı
kazandıracak IEA icra komitesine yardım etmekti.
İş Güvenliği, Ergonominin “olmazsa-olmaz” konusudur. Yine, topluluklar arasındaki ana eğilim, insan-sistem ara kesitinin
tasarımına ergonomi teknolojisini uygulamak ve geliştirmek yönündedir.
Uluslararası Ergonomi Kurumu (International Ergonomics Association, IEA) na göre bugün Ergonominin bileşenleri:
*Fiziksel Ergonomi: İnsan anatomik ve bazı fiziksel aktivite ile ilgili olarak antropometrik, fizyolojik ve biyomekanik özellikleri ile
ilgilenir.
*Bilişsel Ergonomi: Bir sistem, insan ve diğer unsurları arasındaki etkileşimleri etkileyen, algı, hafıza, muhakeme ve motor yanıtı gibi
zihinsel süreçleri ile ilgilenir. Ayrıca, zihinsel iş yükü, karar verme, nitelikli performans, insan-bilgisayar etkileşimi, insan güvenilirlik, iş
stresi ve bu insan-sistem ve ile ilgili olarak eğitim, İnsan-Bilgisayar Etkileşimi tasarımı gibi konuları içerir.
*Örgütsel Ergonomi: Örgütsel yapıları, politikaları ve süreçleri ile ilgilenir. Ayrıca, iletişim, ekip çalışma sürelerinin kaynak yönetimi, iş
tasarımı, tasarım da dahil olmak üzere, sosyo-teknik sistemler, optimizasyon ile ilgili, ekip çalışması, katılımcı tasarım, toplum Ergonomi,
kooperatif iş, yeni çalışma programları, sanal örgütler, tele-çalışma ve kalite yönetimi gibi konularla ilgilenir.
İki ve daha fazla topluluk tarafından listelenen, ortaya çıkan ilgi alanlarını ve önemli temaların listesini vermektedir.
Önemli temalar ve ortaya çıkan ilgi alanları:
İş organizasyonu ve tasarımını değiştirecek yöntem bilim
İş ile ilgili kas-iskelet sitemi rahatsızlıkları Elektronik tüketici eşyalarının kullanılabilirlilik testler
İnsan-Bilgisayar Arakesiti: Yazılım
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
4
Kurumsal tasarım ve psiko-sosyal iş organizasyonu
Fiziksel iş çevresinin Ergonomik tasarımı
Nükleer santralin kontrol odası tasarımı
Ergonomistlerin yetiştirilmesi
İleri teknoloji ile arakesit tasarımı
İnsan güvenilirlik araştırması
Zihinsel iş yükü
İş gücü maliyet hesaplama yöntem bilimi
Ürün sorumluluğu
Yol güvenliği ve otomobil tasarımı
Gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi
ILO’nun ergonomi üç bileşenine benzer, ve onlarla bir bakıma örtüşebilecek şekilde, HSIT’ta da en az beş ana bileşeni vardır:
Donanım Ergonomisi (Hardware Ergonomics),
Çevresel Ergonomi (Environmental Ergonomics),
Bilişsel Ergonomi (Cognitive Ergonomics),
İş Tasarım Ergonomisi (Job Design Ergonomics),
Makro Ergonomi (MacroErgonomics).
ERGONOMİNİN YAKLAŞIMI
Ergonomiyi tanımlarında kullanılan terimlerden çıkarılmış Ergonomiyi ilgilendiren orta uzunluklu ifadeler şunlardır:
İnsan-makine sitemleri mühendisliği ve tasarımı,
Bilimi, iş çevresinde çalışan insanlara uygulama,
Güvenli iş operasyonları çalışanlarının sınırlı yetenekleri üzerine çalışma,
Kullanıcılar ile görevler arasındaki uyumun bilgisini geliştirme,
Sistemlerde insanlar ile makinalar arasındaki arakesit.
Ergonomi, insan kabiliyet ve kapasitesine uygun iş çevresi düzenlemekte, dolayısıyla, çalışanın sağlığının korunması ve iş
kazalarının en az düzeye düşürülmesi sağlanmış olmaktadır. Ergonomi aslında, güvenlikle ilgili yapılacak tüm teorik ve pratik
yaklaşımların odak noktasındadır (Güvenliğe Dayalı İşyeri Düzenleme).
Ergonomi disiplini anlatılırken, en sık kullanılan yöntem onun tanımlayıcı bir ifadesini kullanmak şeklinde olmaktadır.
Uluslararası Ergonomi Kurumu (International Ergonomics Association, IEA) Ergonomiyi şu şekilde tanımlamaktadır:
“Ergonomi” ya da “İnsan Faktörleri Mühendisliği”, insanın refahını, mutluluğu ve genel sistem performansını geliştirecek bilgi ve
teoriyi bulmayı, uygun yöntemlerin uygulanmasını ve bir sistemin diğer elementler ve insanlar arasındaki etkileşimlerini temelde
anlamaya çalışan bilimsel bir disiplindir.
Konuyu bir parça güncelleştirirsek şu örneklere yer verebiliriz:
Ergonomi; güvenli, verimli ve rahat mekânlar ile objeler oluştururken, insanın kapasitesini aşmayacak şekilde gerekli
düzenlenmeleri sağlar. Günlük yaşantımızın büyük bir kısmını işyerlerimizde geçirmekteyiz. 18. yüzyılın sonunda tıp doktorları,
insan anatomisine uygun olmayan uzun süreli çalışma koşullarının bazı kas ve damar hastalıklarına sebep olabileceği tezi üzerinde
durmuşlardır.
Son kırk yıl içinde yapılan çalışmalar bu tezin doğruluğunu ispatlamıştır ve multidisipliner bir bilim dalı olarak "İnsan Faktörleri
Mühendisliği", diğer adıyla "Ergonomi" ortaya çıktı.
İnsan ve makine faktörlerinin birbirlerini tamamlayan iki unsurdur.
IEA, ergonomiyi “işleri, sistemleri, ürünleri ve çevrelerini insanların sınırları ve zihinsel-fiziksel yetenekleri ile uyumlaştıran insan
bilimlerinden çıkarılan bütün bir bilgi (IEA 1997)” şeklinde tanımlamaktadır.
“Hayatın insanileştirilmesi (insancıllaştırılması)”, “İnsan kullanımı için tasarım”, “Çalışma ve yaşam koşullarının insanla uyumlu hâle
getirilmesi”, “İnsanla ilgili şeylerin tasarımında bilginin uygulanması”, “İş yeri ve bütün elemanlarının çalışanlarla uyumu”, veya
“Şeylerin insanileştirilmesi” gibi ifadeler, günümüze kadar ergonomiyi nitelemek için hazırlanan tanımların en kısaları olarak
verilebilir. Ergonomide, güvenlik beklentisinden sonra akla ilk gelen hedef konfor dur .
Özetle:
Ergonomiye hayatın her aşamasında ihtiyaç duyulmaktadır.Ergonomi demek, taşıtta sıkışmamak demek.
Farkına varılmasa da Ergonomi hayatımızın odak noktasındadır.
Uzaktan kumandaların tasarımında ergonomi unutulmamalıdır. Ergonomi uzaktan kumanda kullanımının kolaylığıdır.
Tercihleri ürünün “Ergonomisi”ne göre yapılmaktadır. Ergonomi tüm mekânlarda vardır.
Güvenlik ve rahatlık, Ergonominin kendisidir.İş İstasyonları tasarımı ancak Ergonomi ile olmaktadır.
Ergonomi, “hayatın insancıllaştırılması”dır.
ÇALIŞMA REFAHI VE ERGONOMİ
Ergonomi, çalışma şartlarının insana uyumlu hâle getirilmesidir. Ergonomi insan ile çalışma ortamı arasındaki ilişkileri inceleyerek etkinlik,
verimlilik, sağlık, güvenlik ve insancıllaştırma açılarından bilimsel yaklaşımları ortaya koyan çok disiplinli bir bilim dalıdır.
Ergonomi, mühendislik bilimleri ve insan bilimleri arasında optimum dengeyi ve insanın rahat çalışmasını sağlayacak bir bilim dalıdır.
İnsanın kendine özgü niteliklerini, yeteneklerini araştırarak, işin insana uyumlandırılması için gereken koşulları bulmaya çalışır.
Başlangıçta insan özellikleri ve yetenekleri üzerinde araştırmalar yapılmış, , insana bir makine gözüyle bakılmıştır.
Ancak daha sonraları
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
5
İnsanı bir makine gibi görmenin yanlış olduğu,
İnsanın belli bir sürede belli bir işi gerçekleştirebileceği ve gücünün üstünde çalışarak yorulup kazalara neden olacağı,
İnsan sağlığı ve mutluluğu pahasına üretim artışının sağlanamayacağı yolundaki görüşler ağırlık kazanmış ve ergonomik çalışmalar
hümanist yönde gelişmiştir.
Ergonomiye katkıda bulunan disiplinlerden bazıları: mühendislik (özellikle, endüstri mühendisliği), biyomekanik, fizyoloji, meslek
hastalıkları ile ilgili tıbbi bilimler, psikoloji gibi bilişsel bilimler, sosyoloji, antropometri, istatistik, epidemioloji, yönetim bilimleri ve iş
yasalarıdır.
Günümüzde ergonomik çalışmalarla; ideal çalışma ortamını, insanı tehdit eden bir takım tehlikelerden ve kazalardan arındırma,
çalışma ortamını insanı rahat ve mutlu edebilecek bir ortama dönüştürmek amaçlanmaktadır.
Bazı kaynaklarda ergonomi, insanın bazı özelliklerini ve yeteneklerini araştırarak “işin insana, insanın da işe ve iş yeri ortamına uyumu” için
gerekli şartların araştırılması şeklinde tanımlanmaktadır.
Teknik mühendislik alanlarının yanı sıra, psikoloji, sosyoloji, fizyoloji ile sıkı etkileşimi bulunan ergonomide ağırlık, “şeylerin
tasarımında insanların nasıl etkilediği”dir.
Ergonomi, kapasite ve ihtiyaçlarına daha uygun olması için, insanların kullandığı şeyleri (eşyaları) ve bunları kullandıkları çevreleri
(ortamları) değiştirmeye çalışır.
Ergonomi, iş ortamı ile insan özelliklerinin uyumlu hale getirilmesi ve bu çevrede ortaya çıkabilecek muhtemel problemlerin
başlangıçta belirlenmesi ve önlenmesi gibi gerekli tedbirlerin alınmasına imkân verir.
Uygulamalı Ergonomi, insanın farklı özelliklerini ve yeteneklerini araştırarak “işin insana, insanın da işe ve iş yeri ortamına uyumu”
için gerekli şartların araştırılması üzerinde durmaktadır. Burada önemli olan, verimlilik ve rasyonellik hedefleri ile iş görenlerin moral ve
tatminlerinin bağdaştırılabilmesidir.Bunun bir diğer anlamı, Ergonomi iş gören ile iş (işin insana, insanın işe) uyumunun sağlanmasıdır.
Çalışan insanın davranış ve reaksiyonlarını etkileyen fizyolojik ve psikolojik faktörler, iş yeri koşulları, çalışma metotları, çalışmanın
ekonomik hale getirilmesi, çalışma temposu, yorgunluk, vardiya sistemleri, iş değişimi, iş güvenliği, iş psikolojisi, iş hijyeni, iş stresi, iş
doyumu, iş hevesi ve verimlilik gibi konular uygulamalı ergonominin uğraş alanlarından birkaçıdır.
Ergonomi, insanla doğrudan ilgisi olan ürünlerin tasarımında bariz bir şekilde ön plana çıkar. Ergonomi, ürün kalitesi ve yaşam tarzı
üzerinde, kullanıcı tercihleri ile ölçülebilen göstergeleri bulunur. Bir üründen söz edilirken kullanılan “güzel” veya “kullanışlı” gibi ifadeler,
aslında ürünün Ergonomikliliğini yansıtmaktadır. Tasarım aşamasında yapılan simülasyonlar ile ürün ergonomisini kontrol etmek daha
düşünce evresinde doğru yönde ilerlemeye büyük katkı sağlar. Zira ürün kullanıcısının ergonomi vizyonu tasarımcılar tarafından iyi
bilinmelidir. Günümüzde rekabetin ön plana çıktığı piyasa koşullarında (AB standartlarında “CE” işareti ile gösterilen) ergonomik normlara
uygunluk, üretici açısından kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır.Ergonominin amacı ürünlerin Avrupa’ya değil insana uygunluğudur.
Belçika ve İsveç’te yasal bir düzenlemeye gidilmiş değildir. Avrupa Birliği de, ergonomiye ilişkin bir dizi önlemi çerçeve içine almış
durumdadır. Üye ülkelerin bu yönergeleri kendi ulusal kanunlarının içine katıp yasal bir düzenlemeye gitmeleri gibi bir zorunlulukları
bulunmamaktadır.Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO), bazı ülkelerce uygulanan bir dizi ergonomi standartları yayınlamıştır.Bu
standartlar yasal bir düzenlemeye halen kavuşturulamamıştır. Ergonomi, kalitedir, standardizasyondur, kısaca insan memnuniyetidir.
ÖZET:
•Ergonomi, insan ve iş çevresi arasındaki ilişkileri çalışan bilimsel inceleme olarak tanımlanabilir. Bu bakımdan ergonomi, çevre terimi ile
sadece çevredeki ortamı içermez, aynı zamanda insanın ister birey, istersegrup içinde olsun, işin organizasyonu, işin yöntemleri, kullanılan alet
ve malzemelerini de içerir. İnsandaki kabiliyet ve yetenekler, insanın yaratılışıile ilgilidir. Ergonomi bunları insanın fayda ve menfaati
doğrultusunda kullanılmasını öngörür.
•Ergonominin diğer bilim dallarından farklılığını görmek için, değişik isimlendirmelerine bakmak yeterlidir. Ergonomi, Amerika’da “Human
Factors” (İnsan Faktörleri) ve “Human Engineering” (İnsan Mühendisliği), İngiltere’de “Applied Psychology” (Uygulamalı Psikoloji), İskandinav
ülkelerinde “Bio-technology” (Canlı-Teknolojisi), Almanya’da “Arbeit Physiology”; bazı ülkelerde ise “Mühendislik Psikolojisi”, "Deneysel
Psikoloji” günümüzde ise genellikle “Ergonomics” (Ergonomi) ya da Türkçede “İşbilim” olarak adlandırılan bu yeni bilim dalı, insan ile çalışma
ortamı arasındaki ilişkilerin bilimsel araştırılması olarak kabul görmüştür.Ergonominin en kısa tanımları, bu bilim dalının önemini ortaya
koymaya kafidir: "Hayatın insanileştirilmesi", "insan için tasarım" ve "şeylerin insanileştirilmesi".
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
6
ÜNİTE 3
Anatomi, insan vücudunun yapısınI inceler.
Fizyoloji ve tıp bilimi, işleyiş ilkelerini inceler.
Hücre,İnsan vücudun yapı taşıdır.
Deri,vücudu dış etkenlere karşı korur. Vücut ısısının sabit kalması için çalışır. Ayrıca vücut için zararlı birtakım maddelerin de dışarı
atılmasında rol oynar.
İnsan vücudunda farklı sistemler vardır:
Solunum sistemi (akciğerler),
Hareket sistemi (kaslar, kemikler, eklemler),
Sinir sistemi (beyin, beyincik, omurilik ve sinirler),
Dolaşım sistemi (kalp-damarlar),
Sindirim sistemi (mide),
Boşaltım sistemi ve üreme sistemi (böbrekler vb.),
Duyu organları (kulak, burun, göz, dil, deri),
İNSAN ANATOMİSİ
Anatomi terimi; keserek ayırma, parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini, yapısını, vücudu
oluşturan organları ve bu organlar arasındaki; yapısal, görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır.
Morfoloji (Şekil bilim);kavramı canlıların şekilsel olarak incelenmesini belirtir.Anatomi terimi morfoloji ile özdeş olarak da kabul edilir.
İnsan vücudu pek çok yapının kusursuz bir şekilde bir araya getirilmesiyle yaratılmıştır:
İnsan vücudunda 100 trilyon kadar hücre bulunur. Bu hücrelerden 50 milyonu her saniye yenilenir.
Vücudumuzda yaklaşık olarak 207 kemik vardır. Bebeklerde kemik sayısı ise yetişkinlerden fazladır. Bir bebek yaklaşık 270
kemikle doğar.
Vücudumuzun yaklaşık % 60'ı sudur. Erişkin bir insanın ortalama 70 kg olduğu kabul edilirse, vücuttaki toplam su miktarı
yaklaşık 42 litre kadardır.
Kalp 1 dakikada vücudumuzdaki kanın tamamını devirdaim eder.
Vücudumuzda birbirinden farklı tam 200 çeşit hücre vardır.
İnsan vücudundaki bütün kasların sayısı yaklaşık 640 kadardır.
Vücuttaki bütün kasların bir günde yaptığı toplam iş yaklaşık olarak bir vincin 6 tonluk ağırlığı 50 m yükseğe kaldırmasına
eşdeğerdir.
Hücre,İnsan vücudunun ana birimi hücredir.
Doku,hücreler ve hücreler arası maddeler birleşerek dokuları oluşturur.
Organ,dokular, biçimsel ve işlevsel birimler olan organları oluştururlar.
Sistem,fizyolojik olarak aynı işlevi gören yapısal organ birlikleri de vücudun sistemlerini meydana getirir.
Temel sistemler; hareket, sinir, solunum, dolaşım ve sindirim sistemleri olarak sıralanabilir. Bu sistemler duygu, hareket ve beslenme
gereksinimlerini yerine getirirler.
Klasik anatomide yapısal özellikler genellikle Avrupa ve Kuzey Amerika beyaz ırkına (Kafkas ırkı) ait özellikler temel alınarak hazırlanır.
Bu kitaplarda yetişkin erkek yapısı ile ilgili en sık karşılaşılan özellikler tanımlanır. Kadınlarda var olan farklılıklar ayrıca belirtilir.
Dış görünüşe bakarak insanların birbirleri ile aynı özelliklere sahip olmadıkları savı ileri sürülebilir.
Vücut yapısında farklılık oluşturan unsurlar: yaş, ırk, cinsiyet, genetik ve çevresel faktörler olarak sayılabilir. Bu unsurlar içinde
anatomik yapıyı farklı kılan ilk iki özellik yaş ve cinsiyettir.
Bununla birlikte dış görünüşle ilgili, yani vücudu dıştan saran deri, göz ve saç rengine ait en önemli değişkenliği yaratan ırksal özelliklerdir..
Anatomik yapıda cinsler arasındaki en belirgin özellik, üreme organlarının tamamen farklı olmasıdır. Yaş faktörünün aynı olduğu var
sayıldığında her toplum için ortak olan ancak kişiden kişiye değişebilen bir özellik de boy, vücut ağırlığı, vücut kitlesi, merkezi sinir
sisteminin toplam kitlesi gibi kriterlerin erkeklerde daha yüksek değerlerde olmasıdır. Bu farklılığı temel olarak kas-iskelet sisteminin
yapısal özellikleri belirler. Erkekler kadınlara oranla daha geniş omuzlu, daha dar kalçalıdır. Kadınlarda deri altı yağ dokusu nispeten daha
kalındır ve yağ dokusunun dağılımı da erkeklere oranla farklılık gösterir. Bu dağılım erkeklere oranla açısal değil, yuvarlak hatlı bir vücut
yapısının ortaya çıkmasına yol açar. Erkeklerle kadınlar arasında en çok bilinen farklı özellikler içinde yüz görünümü, saç yapısı, boyun
çıkıntısının varlığı da sayılabilir.
Genetik faktörler de yapının şekillenmesinde etkili olabilir. Örneğin bütün üyelerinin el ya da ayak parmakları altı parmaklı olan,
kalbi sağ tarafta bulunan ya da tek böbreği olan küçük topluluklar olabilir.
Anatomik yapıdaki farklılığı büyüme aşamasında farklı beslenme, fiziksel aktivite gibi çevresel faktörlerde yaratabilir.
1-SOLUNUM SİSTEMİ
Hava ile kan arasında gaz değişimini sağlayan organlara solunum sistemi denir. İnsanlar akciğerli solunum sistemini kullanırlar.
Solunum sistemi: burun, yutak, gırtlak, soluk borusu ve akciğerlerden oluşmaktadır.
A: Burun: Havanın vücuda girdiği organdır. Yapısında kıllar, mukus bezi, nemli deri, kılcal damarlar, kıvrımlı kemik kanalları (sinüs)
bulunur. Alınan havanın temizlenmesini, ısıtılmasını, nemlendirilmesini ve kokusunun alınmasını sağlar. Buruna gelen hava ısınarak
gırtlağa gönderilir.
B: Nefes borusu: Havanın akciğerlere taşınmasını sağlar. Yapısındaki kıkırdak halkalar soluk borusunun sürekli açık kalmasını, kaslar
borunun çapının değiştirilmesini, mukuslu siller de yabancı maddelerin tutulmasını sağlarlar.
C: Soluk Borusu: Üst üste binmiş kıkırdak halkalardan oluşmuştur. Soluk borusunun başlangıç kısmına gırtlak denir. Gırtlağın yapısında
kıkırdaklar, ses telleri ve kaslar bulunur. Nefes verilirken konuşma sesinin oluşmasını sağlar.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
7D: Yutak: Burunda ısınarak gelen hava buradan gırtlağa gönderilir. Yutak çevresinde bulunan akkan düğümcüklerine bademcik denir.
E: Gırtlak: Dil kökü ve soluk borusu arasında bulunan gırtlak kıkırdak bir yapı gösterir. Bu bölümde ses telleri bulunur.
F: Bronşlar: Solunan havanın sağ ve sol akciğerlere taşınmasını sağlar. Havanın akciğer içinde yayılmasını da bronşçuklar sağlar.
G: Diyafram ve kaburga kasları: Solunumun yapılmasına yardımcı olan yapılardır.
I: Akciğerler: Havanın kana geçmesini ve kanın temizlenmesi sağlar. Göğüs boşluğunu bütünüyle doldurur. Sağda ve solda olmak üzere bir
çifttir. Sağdaki akciğer üç, soldaki akciğer ise iki parçacıktır. Bu parçalara “lob” denir. Kanı oksijence zengin bir hâle getirirken içerisindeki
karbondioksiti dışarı atar (bebekler dakikada 45, altı yaş çocukları 25, 15-25 yaş gençleri de ortalama 18 kez soluk alıp verirler). Akciğerde
gaz değişimini sağlayan balon şeklindeki birimlere alveol (hava kesesi) denir. Akciğerin yapısında kas, kıkırdak, kemik gibi yapılar
bulunmaz. Tamamen epitel dokunun zarlarından oluşur.
Anoksi : Solunan hava içerisinde oksijenin yeterli olamaması veya hemoglobinin oksijen bağlayıcı özelliklerini ortadan kaldıran
karbon monoksit gibi gazların bulunması boğulmalara yol açar ki bu duruma anoksi denir.
Nefes alma olayı kısaca şu şekilde sıralanan bir prosestir:
Omurilik soğanı akciğerin çalışması için uyartı gönderir,
Akciğer çevresindeki diyafram ve kaburga kasları kasılır,
Göğüs boşluğu öne ve alta doğru genişler,
Akciğerler büyür, İç basınç düşer,
Dışarıdan temiz hava çekilir, Alveollerde gaz değişimi yapılır.
Nefes verilmesi sırasında, nefes almadaki olayların tersi yapılır.
Solunum yolu direnci düşük olan kişiler nezle ve soğuk algınlığına kolay yakalanırlar. Boğaz enfeksiyonlarının en önemlisi toplum sağlığı
açısından beta hemolitik streptokok denen bakteriyel etkenlerin sebep olduğu iltihaplanmalardır.
2- HAREKET SİSTEMİ
İnsanların yer ve yönlerini değiştirmelerine hareket denir. Hareketi sağlayan organlar hareket sistemini oluşturur. Destek ve hareket
sisteminin oluşmasında kemikler, kaslar ve eklemler kullanılır.
Hareket sistemi vücut şeklinin ortaya çıkmasını ve hayati öneme sahip organların korunmasını sağlar.
Erişkin bir insanda 205 kemik bulunur. Kemikler dış görünüşlerine göre uzun, kısa ve yassı olmak üzere üçe ayrılır.
İskelet : Kemiklerin birleşmesiyle oluşan yapıdır.İskeleti oluşturan kemikler eklemlerle birbirine bağlanırlar. İskelet insan vücudunda;
1- Genel şeklini kazandırır.
2- Aktif hareketi sağlar.
3- İç organlara desteklik sağlar.
4- Merkezi sinir sistemini dış etkilerden korur.
5- Kan hücrelerini üretir ve mineral depolar.
İnsan iskeleti özelliğine göre 3 kısımdan oluşur:
1- Baş İskeleti: Kafatası kemiklerini oluşturur. Beyin ve beyinciği dış etkilerden korur. Çene kemikleriyle beslenmeyi sağlar. Yapısında
yüz, elmacık, burun, çene ve şakak kemikleri bulunur.
2- Gövde İskeleti: Vücudun karın ve göğüs kısımlarını oluşturur. İç organları tutar. Kalp ve akciğeri korur. Yapısında omurga, kaburga,
kürek, köprücük, göğüs kemikleri bulunur.
3- Üye İskeleti: Kol ve bacakların oluşmasını sağlar. Aktif hareket ve ellerin oluşmasında etkili olur. Uyluk, kaval, baldır, pazu, dirsek,
parmak kemiklerinden oluşur.
Şekil ve büyüklüğüne göre dört çeşit kemik bulunur.
1- Kısa Kemik: Eni boyuna yakın olan kemiklerdir. El ve ayaklardaki parmak ve bilek kemikleri
2- Uzun Kemik: Boyu eninden uzun olan kemiklerdir. Kol ve bacaklarda bulunur.
3- Yassı Kemikler: Yüzeyi geniş, levha şeklindeki kemiklerdir. Kafatası, kaburga, kürek, köprücük, çene kemiği
4- Düzensiz Şekilli Kemikler: Belli bir şekle sahip olmayan omurlar
Kemiklerin enine kesilmesi durumunda farklı yapı ve özelliklerdeki kısımlardan oluştuğu görülür. Kemik yapısında kemik zarı, sert
kemik dokular, süngersi kemik doku, kemik kıkırdağı, sarı ilik ve kırmızı ilik bulunur:
Kemik Zarı (periost): Kemiğin dışında bulunur. Kemiğin beslenmesini, büyümesini, (kalınlaşmasını) ve onarılmasını sağlar.
Kemik Kıkırdağı: Kemiğin uç kısmında bulunur. Kemiğin boyuna uzaması ve eklemlerin oluşmasını sağlar.
Sert Kemik Dokusu: Mineral oranı fazla olan sıkı dizilimli kısımdır. Kemiğe direnç ve şekil kazandırır
Süngersi Kemik Dokusu: Kemik içerisinde oyuk şeklinde boşluklardır.
Sarı İlik: Yağ depolanmasında etkili olur.
Kırmızı İlik: Alyuvar, akyuvar ve kan pulcuklarının üretilmesini sağlar.
Eklem : İskeleti oluşturan kemiklerin birbirine bağlanmasını sağlayan yapılara eklem denir. Kemiklerin hareket yeteneğine göre üç çeşidi
bulunur.
1.Oynamaz eklemler: Bağladığı kemiklerin hareket etme yeteneği yoktur.kemikleri tamamen birleştirmiştir, Kafatası ve kalçada bulunur.
2-Yarı oynar eklemler: Kemiklerin kısıtlı ve dar açıda hareket etmesini sağlar. Omurgadaki eklemler gibi.
3-Oynar eklemler: Kemiklerin farklı şekil ve açıda hareketine imkan sağlar. Kol ve bacaklardaki eklemler bu gruba girer.
Kaslar, uzayıp kısalma şeklinde, şeklini değiştirebilen hücrelerden oluşurlar. Yapısında, kas dokunun hücreleri demet şeklinde bulunur.
Kasların kasılıp gevşemesi sinirlerin uyarılarıyla gerçekleşir. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar.
İnsan vücudundaki kaslar;
1. Aktif hareketi sağlar. 2- Bazı iç organlara hareket yeteneği kazandırır. 3-Kalbin çalışmasını sağlar.
4- Konuşmanın gerçekleşmesini sağlar. 5- Yedek enerji depolanmasını sağlar.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
8
Destek ve hareket sistemi : İnsan ve hayvan gibi canlılara şekil ve destek veren, hareket etme kabiliyeti kazandıran; kemiklerden,
eklemlerden ve kaslardan oluşan sistemin bütününe, destek ve hareket sistemi denir.Kasların kasılması sırasında kısalma, şişme, sertleşme
ve kalınlaşma gerçekleşir.
3- SİNİR SİSTEMİ
Sinir sisteminde; başta beyin, beyincik, omurilik soğanı, omurilik, beyinden çıkan 12 çift ana sinir ve omurilikten çıkan birçok sinir
vardır. Beyin bütün düşünce ve davranışların şekillendiği merkezdir. Beyincik iç kulaktaki zarlarla dengeyi sağlar.
İki kısımdan oluşur: Merkezi ve çevresel sinir sistemleri.
A- Merkezi Sinir Sistemi
Sinir sisteminin yönetici ve denetleyici kısmıdır. Kafatası ve omurga içindeki sinirsel organlardan oluşur.
Beyin: Kafatası içerisindeki en büyük sinirsel organdır. Yüzeyi girintili çıkıntılı olup iki yarım küreden oluşur. Beyinle kafatası arasında
bulunan üç katlı zar beyni sarsıntılardan ve darbelerden korur. Yapısında milyarlarca sinir hücresi ağ şeklinde bulunur.
Beyin yardımıyla insan vücudunda;
1-Duyu organlarından gelen uyarılar değerlendirilir. 2-Problem ve olaylar düşünülür, çözülür.
3-Öğrenme faaliyeti ve hafıza olgusu sağlanır. 4-Acıkma, susama, uyku, uyanıklık düzenlenir.
5-Kan basıncı ve vücut sıcaklığı düzenlenir. 6-Hormonların salgılanma zamanı belirlenir.
Beyincik: Yapısı beyne benzer ve küçüktür. İki yarım küreden oluşur. Kafatasının arka alt tarafında bulunur. Beyin, iç kulak ve iskelet
kaslarıyla bağlantılıdır.
Beyincik yardımıyla insan vücudunda;
1-Kol ve bacaklardaki kasların birbiriyle uyumlu çalışması sağlanır. 2-Kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesi düzenlenir.
3-Aktif hareketin dengeli olması sağlanır.
Omurilik soğanı: Yüzeyi düz olup soğana benzer bir şekle sahiptir. Boynun üst kısmında bulunur. İstem dışı çalışan iç organları yönetir.
Omurilik soğanı yardımıyla insan vücudunda;
1-Solunum sisteminin çalışması düzenlenir. 2-Dolaşım sisteminin çalışması düzenlenir.
3-Boşaltım sisteminin çalışması düzenlenir. 4-Sindirim sisteminin çalışması düzenlenir.
Omurilik: Sırtdaki omurga içerisinde bulunur. Yüzeyi düz olup sinir kordonunundan oluşur. Kafatası organları ile vücut organları
arasındaki bağlantıyı sağlar.
Omurilik yardımıyla insan vücudunda;
1-Beyinle organlar arasında bilgi iletimi sağlanır. 2-Refkles davranışlarının oluşması düzenlenir.
Refleks: Vücuda yapılan ani ve güçlü etkilere karşı vücudun aynı şekilde tepki göstermesidir. İstemsiz olarak yapılır. Vücudu koruyucu
özelliğe sahiptir. Kazanılma şekline göre doğuştan ve sonradan kazanılan olmak üzere iki çeşidi bulunur.
1-Doğuştan kazanılan (kalıtsal) refleks: Genlerle ilgili olup nesilden nesile aktarılır. Her insanda aynı şekilde bulunur.
*Doğan çocuğun emme hareketi * İğne batan parmağın çekilmesi *Gürültülü sesten ürkme *Göz bebeğinin büyüyüp küçülmesi
2-Sonradan kazanılan (şartlı) refleks: Doğumdan sonra deneyimlerle ve öğrenme sonucu kazanılır. Nesilden nesile aktarılmaz.
*Limon görünce ağzının sulanması *Örgü örme, dans etme, yüzme davranışları *Bisiklet ve araba sürme davranışları
B-Çevresel Sinir Sistemi
Vücudu ağaç kökü şeklinde saran sinir liflerinden oluşur. Merkezi sinir sistemi ve vücut organları arasındaki sinirsel iletimi sağlar.
Nöron: Sinir dokusunu oluşturun hücrelere nöron denir. Milyarlarca nöron insan vücudunu ağ gibi sararak yönetimi sağlarlar. Nöronlar
görevleri için aşırı farklılaşmış olup bölünme yetenekleri yoktur. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar.
Nöronların şekilleri benzer farklı kısımlardan oluşurlar:
*Dendrit: Kısa ve çok sayıda olan uzantılardır. Çevreden aldıkları uyarıları aksona taşırlar.
*Akson: Uzun ve bir tanedir. Dendritten aldığı uyarıları hedefi olan organa doğru taşır.
*Gövde: Nöronun çekirdek ve organellerinin bulunduğu sitoplazma kısmıdır. Hücredeki hayatsal olayları gerçekleştirir.
Miyelin kılıf, bazı nöronlarda, aksonların çevresiyle yalıtımını sağlayarak uyartıların daha hızlı taşınmasını sağlar.
Uyarı, nöronları etkileyen çevresel değişmelerdir.
Uyartılar (impuls) etkisiyle nöronlarda oluşan elektiriksel ve kimyasal değişmelerdir.
İnsan vücudunda görev ve taşınan bilginin farklılığına göre üç çeşit sinir hücresi kullanılır.
Duyu nöronu: Uyarıları duyu organlarından merkezi sinir sistemine taşır.
Motor nöron: Merkezi sinir sisteminden organlara doğru emir taşır.
Ara nöron: Merkezi sinir sistemini oluşturur.
Uyarı ve emirler sinirler üzerinde uyartılar şeklinde taşınırlar. Taşınma hızları sabit olup oluşma miktarları değişebilir.
Uyartılar nöronlar üzerinde iyonlar yardımıyla elektriksel, nöronlar arasında hormonlar yardımıyla ise kimyasal olarak taşınır.
Sinaps:Nöronlar birbirine bağlandığı bölgelere sinaps denir. Sinapslar bir nöronun aksonuyla diğerinin dendriti arasında kurulur.
4-DOLAŞIM SİSTEMİ
Bütün organ ve sistemler arasında madde iletimini sağlayan yapılara dolaşım sistemi denir. Dolaşım sistemini kalp, damarlar ve kan
dokusu oluşturur. Dolaşım sistemi besin, gaz, hormon, artık, antikor gibi maddeleri ilgili hücrelere taşır.
Kalp, göğüs boşluğunda bulunan çizgili kaslardan oluşmuş bir organdır. İstemsiz, hızlı, güçlü ve uzun süreli olarak çalışır. Böylece kan
sıvısının damarlarda akmasını sağlar. Kulakçık ve karıncık olmak üzere iki kısımdan oluşur.
1-Kulakçık: Kan sıvısını kalbe doğru çeken kısmıdır. Sol kısmı vücut toplar damarına, sağ kısmı akciğer toplar damarına bağlıdır.
2-Karıncık: Kan sıvısını organlara doğru pompalayan kısımdır. Sol kısmı vücut atar damarıyla, sağ kısmı akciğer atardamarıyla
bağlantılıdır.
Kalbin sağ tarafında kirli kan (CO2 oranı fazla) ve sol tarafında da temiz kan (O2 oranı fazla) bulunur.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
9Perikard:Kalbin çevresinde koruyucu olan perikard adlı kaygan zar bulunur. Bu zar kalbi dış etkilerden korur.
Koroner damarlar: Kalp üzerinde bulunan damarlara koroner damarlar denir. Bu damarlar kalbin hızlı bir şekilde beslenmesini sağlar.
Nabız:Kalbin çalışması sırasında damarlarda oluşturduğu sarsıntılara nabız denir.
Tansiyon: Kanın damarlarda akarken oluşturduğu basınca tansiyon denir.
Nabız ve tansiyon arttığında damarlardaki kanın akış hızıda artar. Kalpten çıkan kirli ve temiz kanın dolaşma mesafesi ve özelliğine göre
iki çeşit dolaşım kullanılır.
1-Küçük kan dolaşımı: Kalpten çıkan kirli kanın akciğerlerde temizlenmesini sağlar,sağ karıncığından başlar ve sol kulakçığında biter.
2-Büyük kan dolaşımı: Kalpten çıkan temiz kanın vücut organlarına ulaşmasını sağlar, sol karıncığından başlayıp sağ kulakçığında biter.
Kalp, her insanın yumruğu büyüklüğünde bir pompadır.
Vücutta bulunan en güçlü kas, kalp kasıdır.
Kalp dakikada 60-180 arasında kasılır. Normali ise 60-80 arasıdır.
Kalp iki kulakçık ve iki karıncıktan oluşur. Karıncıklarla kulakçıklar arasında tek yöne geçişe izin veren kalp kapakçıkları yer alır.
Kalp göğsün 1/3 alt kısmında, göğüs kemiğinin hemen solundadır.
Alt toplar damarı, akciğerlerden sol kulakçığa dökülür.
Kulakçıklar, akciğerden ve vücuttan gelen kanı toplayan bölgeler olarak görev yaparlar.
Sağ karıncıkta bulunan kan, akciğer atardamarları ile akciğerlere iletilir.
Aort adı verilen ana atardamar, sol karıncıktan çıkarak oksijence zengin kanın bütün vücuda dağılmasını sağlar.
Kalbin kulakçık ve karıncıklarının kasılması dakikada ortalama olarak 70 – 80 kez gerçekleşir
Kan damarları, atardamar ve toplardamar olarak iki gruba ayrılır.
Atardamarlar kanı kalpten uzaklaştıran, toplardamarlar kanı kalbe getiren damarlardır.
Akkan (lenf) : Kan kılcal damarlar içerisinde ilerlerken bir kısım kan sıvı dokularına sızar. Bu sıvıya akkan (lenf) adı verilir. Akkan
damarları ile de toplanır. Akkan damarları boyunca akkan düğümleri yer alır. Bunlar içerisinde lenfosit denilen akkan hücrelerini yaparlar.
Kan basıncı: Kan, karıncıklardan büyük bir basınçla çıkar. Atardamar duvarında bu basıncın yaptığı etki kan basıncı olarak bilinir.
1-Küçük kan dolaşımı: Kanın kalpten çıkarak akciğerlere gidip oksijence zenginleştikten sonra kalbe dönmesine küçük kan dolaşımı denir.
2-Büyük kan dolaşımı: Akciğerlerden dönen oksijence zengin kanın, vücuda yayıldıktan sonra tekrar geri dönmesine ise büyük kan
dolaşımı denir.
Besinlerle alınan temel maddeler ve solunumla alınan oksijen hücre düzeyine kadar kan sayesinde iletilir.
Hücre ve dokulardaki artıklar da kanla uzaklaşırlar. Kan iç ortamı dengede tutar.
Vücut ısısının düzenlenmesinde görev yapar.
Kan içerisinde en bol bulunan hücreler alyuvarlardır. Bir milimetreküp içerisinde 4,5 milyon alyuvar bulunur.
Kana ve alyuvarlara kırmızı rengini veren hemoglobinlerdir.
Hemoglobin akciğerlerden alınan oksijenin hücrelere, hücrelerden alınan karbondioksitin akciğerlere iletilmesini sağlar. Eğer
kanda hemoglobin yetersiz ise anemi (kansızlık) denen durum meydana gelir.
Kanda bulunan ikinci hücre grubu akyuvarlardır. Vücudun savunmasıyla ilgili hücrelerdir. Bir milimetreküp kanda 6000-10000
arasında akyuvar vardır. Bunlar vücuda giren bakterilerle savaşırlar.
Kanda bulunan trombositler kanın pıhtılaşmasında görev yaparlar. Kanın sıvı kısmına plazma adı verilir.
Damar : İçerisinde kan sıvısının dolaştığı boru şeklindeki yapılara damar denir. Özellik ve görevine göre 3 çeşidi bulunur.
1-Atar damarlar: Kalpten organlara kan götüren damarlardır. Vücut ve organ atar damarlarında temiz kan, akciğer atar damarında kirli
kan bulunur. Yapısında kalın düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akış hızı yüksektir.
2-Toplar damarlar: Organlardan kalbe kan getiren damarlardır. Organ toplar damarlarında kirli kan, akciğer toplar damarında temiz kan
bulunur. Yapısında ince düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akşı hızı düşüktür.
3-Kılcal damarlar: Atar damarlar ile toplar damarlar arasında bulunur. Kanın atar damardan toplar damara geçmesini sağlar. Yapısında
kas dokusu bulunmaz. Kan basıncı normal ve kanın akış hızı en düşüktür.
Kan sıvısı: Başlı başına bir doku olup, sıvı ve akıcıdır. Su oranı çok yüksektir. Yapısında hücrelerin ihtiyacı olan maddelerle, metobolizma
sonucu oluşan zararlı maddeler bulunur.
Kan sıvısında; su, mineral, oksijen, karbondioksit ve kan hücreleri bulunur. Kanın yapısında özel görevler yapan kan hücreleri taşınır.
Alyuvarlar: Kırmızı renkli ve kanda en fazla bulunan hücrelerdir. Oksijen ve karbondioksitin taşınmasında görev yapar.
Akyuvarlar: Beyaz renkli ve kanda en az bulunan hücrelerdir. Mikropların yok edilerek bağışıklığın sağlanmasında görev yapar.
Kan pulcukları: Hücre parçaları olup üzerinde pıhtılaşma proteinlerini taşır. Kesilen ve zedelenen damarların onarılmasında görev
yaparlar.
A, B, AB ve O olmak üzere dört ayrı guruba ayrılır. İnsanların % 85’inde Rh faktörü denilen özel bir protein bulunur. Bu proteinin
bulunduğu kan Rh (+), bulunmadığı kan da Rh (-) olarak adlandırılır.
Kan gruplarının oluşumunda alyuvarlar üzerindeki özel protein çeşitleri ve kandaki antikor çeşitleri etkili olur. Alyuvarlar üzerinde A, B ve
Rh tipinde 3 çeşit proteinin bulunma durumuna göre farklı kan grupları oluşur. Alyuvar üzerinde;
A proteinleri varsa — A grubu,
B proteinleri varsa — B grubu,
A, B proteinleri varsa — AB grubu,
A, B proteinleri yoksa — O grubu,
Rh proteinleri varsa — Rh+ grubu,
Rh proteinleri yoksa — Rh– grubu.
A antikoru, B antikoru ve Rh antikoru: Kan sıvısında yabancı proteinleri çökelten özel antikorlardır.
A grubunda – B antikoru, B grubunda – A antikoru, 0 grubunda – A, B antikoru, Rh– grubunda – Rh antikoru bulunur.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
10
Yaralanma, ameliyat, hastalanma durumlarında vücuttaki kan sıvısı yeterli olmadığı için vericiden kan nakli yapılır. İki çeşidi kullanılır.
1- İdeal Kan Nakll: Herkesin kendi grubundan kan alıp vermesidir. A « A, B « B, AB « AB, O « O, Rh+ « Rh+, Rh– « Rh– şeklinde yapılır.
2-Zorunlu Kan Nakli: Kendi grubundan kan bulunmadığı zamanlarda yapılır.
5-SİNDİRİM SİSTEMİ
Alınan besinlerin vücutta bir dizi işleme tabi tutularak enerji hammaddesi ve yapı taşı öğelerine ayrılması ve daha sonra da kana
geçmesine sindirim denir.
Sindirim sistemini oluşturan başlıca bölümleri
Ağız ve dişler: Sindirim sisteminin başlangıç yeridir.Dil aynı zamanda tat alma organıdır. Konuşma da onun yardımıyla sağlanır. Besin
maddeleri, ağız içinde dişlerin yardımıyla parçalanır ve öğütülür. Ağızda çiğneme, sindirimin en önemli aşamalarından biridir. Ağızda
tükürük içerisinde bulunan bazı enzimler nişastanın bir miktar sindirimine yardımcı olur.
Yutak: Yutak bir boşluktur. Bu boşluk iki yere açılır. Birincisi soluk borusu, ikincisi ise yemek borusudur. Yenen besin maddeleri yutağa
geldiğinde soluk borusuna açılan yol kapanır, besinler doğrudan yemek borusuna geçerler.
Yemek borusu: Yaklaşık 20-25 cm uzunluğundadır. Besinler buradan geçerek mideye giderler.
Mide: Karın boşluğunun sol tarafında bulunur. Midenin içi, mide suyu denilen salgılar çıkaran bezlerle doludur. Bu salgıların en önemli
görevi yenen besinlerin sindirilmesini kolaylaştırmaktır. Midede bulunan hidroklorik asit birçok mineral tuzunun çözünmesini sağlarken,
pepsin denilen protein parçalayıcı enzimler ise protein moleküllerini daha alt birimlerde parçalanmasını sağlar.
İncebağırsak: 7-8 m uzunluğunda 3-5 cm genişliğindedir. Mideden sonra başlar. Mide ile birleşim yerinde 12 parmak bağırsağı vardır.
Sindirim burada devam eder. İnce ve kalın bağırsaklarının birleştiği yerde kör bağırsak bulunur (iltihaplanmaları sonucu apandisit
meydana gelir).
Kalınbağırsaklar: 1,5-2 m uzunluğunda ve 3-5 cm genişliğindedir. İnce bağırsakta emilmeyen besin maddeleri burada sindirime uğrar. Geri
kalanlar dışkı olarak bu bağırsaktan anüs (makat) yoluyla dışarı atılır.
Pankreas: Yaklaşık 60-90 gr ağırlığında bir salgı bezidir.
Karaciğer: 1,5-2 kg ağırlığında, karın boşluğunun sağ tarafında bulunan bir organdır. 2 parçadan meydana gelir. Bir de safra kesesi vardır.
Safra yağların sindirilir hâle gelmesini sağlar.Karaciğer kan yapma, kan depolama, yağ ve proteinleri depolama, safra üretme, şeker
miktarını düzenleme gibi 200’ün üzerinde görevi vardır.
6-BOŞALTIM SİSTEMİ
Besin maddelerinin hücrelerdeki metabolik olaylarda kullanılması sonucu oluşan ürünlere artık denir. Vücuttaki suyun fazlası, tuzun
fazlası, minerallerin fazlası, vitaminlerin fazlası, asitler, gazlar, amonyak, üre ve ürik asitler, ilaçlar artık özelliğinde olup hormonal
düzenleme sonucunda boşaltımla dışarı atılabilir.
Artıklar dolaşım sıvısı olan kanda bulunur. Kan boşaltım sistemi organlarında süzülerek artıkları ayıklanır.
Boşaltım sistemi farklı organlardan oluşur.
Böbrek atar damarı: Yapısında bol artık bulunan kirlenmiş kanı organlardan böbreğe doğru getirir.
Böbrek toplar damarı: Böbrekte temizlenmiş olan kanı kalbe doğru taşır.
Böbrek: Kanı süzerek artıkları ayıklar ve sulandırarak idrarı oluşturur.
İdrar kanalı: Artıklı sıvıyı (idrar) idrar kesesine taşır.
İdrar kesesi (Mesane): Gün boyu oluşan idrarı depolayarak belli zamanlarda dışarıya atar.
Böbrek, boyuna kesildiğinde üç kısımdan oluştuğu görülür. Dış kısmında kabuk, iç kısmında havuzcuk bulunur.
1-Kabuk kısmı: Kanın süzülmesini sağlayarak artıkların kan sıvısından ayrılmasını sağlar.
2-Öz kısmı: Süzüntüde bulunan yararlı maddelerin tekrar kana geri alınmasını sağlar.
3-Havuzcuk: Artıkların toplandığı idrarın oluştuğu kısımdır.
Bundan başka deri, akciğer ve karaciğer boşaltım yapılmasına yardımcı olur. Deri terleyerek, akciğer solunum yaparak ve karaciğer zehirli
maddeleri etkisiz hale getirerek boşaltıma yardımcı olur.
ÖZET:
•İnsan vücudunun anatomik ve fizyolojik yapısı çeşitli sistemlerden oluşmuştur. İnsan vücudu yapı ve çalışma bakımından oldukça karmaşıktır.
Tüm inceliği ve özellikleri ile insan vücudunun yapısını anatomi, işleyiş ilkelerini ise fizyoloji ve tıp bilim dalı inceler.Anatomi, Yunancadan
gelen ve keserek ayırma, parçalama anlamında bir terimdir. Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini, yapısını; vücudu oluşturan
organları ve bu organlar arasındaki yapısal, görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır.
•Vücud, fiziksel ve kimyasal yapılardan oluşan bir sistemler bütünüdür. Vücut, insan sağlığının maddesel parçasıdır; insan varlığının korunması
ve soyun sürekliliği için birbiriyle uyumlu bir biçimde çalışan öğelerden oluşmuştur.
•İnsan vücudundaki temel sistemler; hareket, sinir, solunum, dolaşım ve sindirim sistemleri olarak sıralanabilir. Bu sistemler duygu, hareket ve
beslenme gereksinimlerini yerine getirirler. İnsan vücudunun olağan büyüme ve gelişmesi sistemlerin ve sistemleri oluşturan her organın
görevini yerine getirmesine bağlıdır.
•Vücut yapısında farklılık yaratan faktörler: yaş, ırk, cinsiyet, genetik ve çevresel faktörler olarak sayılabilir. Bu unsurlar içinde anatomik yapıyı
farklı kılan ilk iki özellik yaş ve cinsiyettir.Anatomik yapıda cinsiyet arasındaki en belirgin özellik, üreme organlarının tamamen farklı
olmasıdır. Yaş faktörünün aynı olduğu var sayıldığında her toplum için ortak olan ancak kişiden kişiye değişebilen bir özellik de boy, vücut
ağırlığı, vücut kitlesi, merkezi sinir sisteminin toplam kitlesi gibi kriterlerin erkeklerde daha yüksek değerlerde olmasıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
11
ÜNİTE 4
Çalışma yerlerinin ergonomik düzenlenmesinde esas alınacak beş ana başlık bulunmaktadır:
1-Donanım Ergonomisi (Hardware Ergonomics),
2-Çevresel (Fiziksel) Ergonomi (Environmental Ergonomics),
3-Bilişsel Ergonomi (Cognitive Ergonomics),
4-İş Tasarım Ergonomisi (Job Design Ergonomics),
5-Makro Ergonomi (MacroErgonomics)dir.
DONANIMSAL DÜZENLEME
İnsan makine ara kesit teknolojisi çalışması “pilot hatası” olarak tanımlanan askerî havacılık kazalarının nedenlerini açıklamak
üzere başlamıştı.
Probleme neden olan bulgu, mühendislik tasarım hatasıydı ve bu hata, insan faktörleri araştırmalarında insan makine ara kesit
teknolojisinin gelişimine yol açtı. Donanımsal Ergonomi, mühendislikte tasarım hatalarını araştırır.
Özelde ilgi, insanın konfor ve verimliliğini geliştirmek, insanın iş yükünü azaltmak ve hata yapmasını düşürecek oturma, çalışma
alanı düzenlemesi, göstergeler ve kontrol panellerinin tasarımına yönelikti.
İnsan makine arakesitinde havacılık önemli bir rol oynamıştır.
Avrupa ve Japonya da operatör üzerine yapılan çalışmalar, özellikle endüstriyel sistemlerde çalışma alanı düzenleme ve kontrol
araçlarının tasarımı yönünden biomekanik ve antropometriği uygulayarak benzer insan makine ara kesit teknolojisinin gelişimine
yol açtı.
Günümüzde insan makine ara kesit teknolojisi, tüketici ürünleri, iş istasyonları, endüstriyel ve ofis donanımı ve taşımacılığın bütün
şekillerinde tasarım yoluyla geniş bir yelpazede teknolojinin kullanımını ve güvenliğin gelişimini mümkün kılmaktadır. Ergonomi
bilimi, sistem bileşenlerinin insana uygunluğunu amaçlar. Ergonomikleştirilmede insana uygun eşya tasarımı esastır.
Seri üretim gibi endüstriyel sistemlerde ergonomik normlar takip edilmelidir. İş istasyonlarında kaldırma minimum düzeye
indirilmelidir.
ÇEVRESEL (FİZİKSEL) DÜZENLEME
Aydınlatma, sıcak, soğuk, gürültü ve titreşim gibi değişik çevresel durumlarda yüklenen taleplere göre insanın yeteneği ve sınırları
önemlidir. Isı, ışık, gürültü vb. fiziksel ergonominin konularını teşkil etmektedir.
Verimliliği artıran ve performansı geliştiren konfor, sağlık, ve güvenlik gibi insanın performansı üzerindeki çevresel stres faktörlerini
minimize etmek için insanın fiziksel çevresinin tasarımına uygulanmasıdır.
Çevresel (Fiziksel) ergonominin kökeni bir bakıma 1900’lerde başlayan ve 1930’lara kadar devam eden İngiliz Endüstriyel Yorgunluk
Araştırma Kurulunun çalışmalarına dayanır.
Fiziksel etkinlikleriyle ilişkili olarak insanların anatomik, antropometrik, fizyolojik ve biyomekanik karakteristikleriyle
ilgilenmektedir.
Dolayısıyla çalışma sırasındaki duruş özellikleri, işlenecek materyalle ilgili işlemler, yinelenen hareketler, işle ilgili kas iskelet
sistemleri, güvenlik ve sağlık temel konularını oluşturmaktadır.
Çevresel (Fiziksel) ergonomi, çevremizde performansımızı etkileyebilecek fizik etmenleri konu edinir. Çevresel ergonomide yorgunluk
azaltma çalışmaları esastır.
Fiziksel terimi fizikçilerin kullandığı anlamda ısı, ışık, gürültü, toz kimyasallar vb. dir. Kişilerin rahat çalıştıkları bir termal konfor sınırı
vardır. Ancak ağır iş yaptıklarında daha soğuk bir ortamı yeğlerler. Fiziksel ergonomi bu etmenlerin insan üzerindeki özellikle zararlı
etkilerine ağırlık verir.Böylece insanların kendilerine zarar vermeyecek hatta ondan hoşlanacak ve mutlu olacakları bir fizik ortada
bulunmaları için çalışır.
Antropometri : Fiziksel ergonomi açısından antropometri vücut boyutlarının ölçülmesi ve nitelendirilmesiyle ilgilenir. Geçiş yerleri vb.
antropometrik bilgilere göre boyutlandırılmalıdır. Antropometrik veriler elbise, mobilya, makine, araç gereç ve çalışma istasyonlarının
tasarımcılarına önemli ipuçları verir.
İş fizyolojisi: dolaşım, solunum ve iskelet sisteminin işin metabolizmadan sağlanacak enerji gereksinimlerine verdiği cevapları konu
edinir. Bu disiplin iş talebi ve çalışanın kapasitesinin uyumsuzluğuyla ilgili verilerden yola çıkarak yerel veya genel vücut
yorgunluğunu önlemeyi hedefler.
Biyomekanik, özellikle doku mekanik streslerine yanıt olarak insan dokusunun mekanik özellikleri ile ilgilenir. Bazı mekanik stresler
belirgin travmalara yol açar. Birçok durumda makine koruyucuları ve kişisel koruyucu donanım gibi mühendislik teknikleriyle
önlenebilir.
Fiziksel terimi fizikçilerin kullandığı anlamda ısı, ışık, gürültü, toz kimyasallar vb. dir. Kişilerin rahat çalıştıkları bir termal konfor sınırı
vardır. Ancak ağır iş yaptıklarında daha soğuk bir ortamı yeğlerler. Fiziksel ergonomi bu etmenlerin insan üzerindeki özellikle zararlı
etkilerine ağırlık verir.
Fiziksel ergonomi açısından antropometri vücut boyutlarının ölçülmesi ve nitelendirilmesiyle ilgilenir.
Kimi travmalar ise daha sindirimsel ve birikimsel zedelenmelere ve hastalıklara yol açabilir. Bu stresler vibrasyonda olduğu gibi dışsal,
tendon gerilmelerinde olduğu gibi içsel olabilir. Titreşimin etkileri minimize edilmelidir.
Ekolojik yönelimli insan çevre ara kesit teknolojisi sürekli gelişmektedir. Bu artan ilgi merkezinin bir yönü de Amerika’da NIOSH
(Sağlık ve Güvenlik Kurumu) tarafından geliştirilmekte olan California’da gerçekleştirilen sağlık ve güvenlikle ilgili yasal zorunluluklar
sonucunda artan bir ergonomi eğilimidir. Bu yasa özellikle işten kaynaklanan kas iskelet rahatsızlıkları ile ilgili insanın rahatsızlık ve
incinmelerini önleme amacıyla sistemlerin hem insan-çevre hem de insan-makine yönlerini kapsamaktadır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
12
BİLİŞSEL DÜZENLEME
Bu teknoloji başlıca insanların nasıl düşündüğü ve bilgiyi nasıl işlediğiyle ilgili olduğu için genellikle bilişsel ergonominin ana ürünü
olarak görülmektedir. İnsanın düşünme ve bilgiyi işleme şekli ile diyalog kuran yazılımları mümkün kılan, kullanılabilir yazılımı
geliştirmek için gerekli yöntem, spesifikasyon, kılavuz ve prensiplerin tasarımından oluşmaktadır.
Amerika’da insan yazılım ara kesit teknolojisi ile ilgili, bilişsel ergonominin gelişmesi ve endüstri tarafından uygulamalarına olan
talepler 1970’lerin sonunda ve 1980’lerde HSEF üyesi ergonomistlerin sayısında %25’lik bir artış şeklinde sonuçlanmıştır.
Bu artış 1990’larda sabitleşmiştir.
Bilişsel ergonomi, laboratuvar çalışmalarının sonuçlarına dayanır.
Yapay zeka teknolojisindeki artış ve uzman sistemlerin gelişimindeki yüksek potansiyel, Ergonomi disiplininin teknoloji geliştirme
ve uygulama bölümü olan bu kısmının gelişimini ileride daha da hızlandıracaktır. Başlangıçta mühendislik psikolojisi olarak ta
adlandırılmıştır. İşin bilgi işleme gereksinimleriyle ilgilenir.
Başlıca uygulamaları hata olasılığını en azda tutarak insan performansını artırmaya yönelik olarak kadran, kontrol ve bilgisayar
programları geliştirmektir. Bilişsel ergonomi insanlar ve sistemin diğer öğeleriyle etkileşimleri açısından algılama, bellek, mantık
yürütme ve motor cevap gibi mental süreçlerle ilgilenmektedir.
Başlıca konuları arasında mental iş yükü, karar verme, becerili performans, insan bilgisayar etkileşimi, insan güvenilirliği, iş
sistemi, bunları insan sistem tasarımıyla ilişkili becerileri kazandırma gibi konuları kapsamaktadır.
Bilişsel ergonominin mental süreçlerle (yani beynin yaptığı işle) ilişkili olduğu belirtildi. Bilişsel ergonomide, mental iş yükü
minimizasyonu ile HCI çalışmaları yapılır. Algılama, bellek, mantık yürütme, motor cevap gibi öğelerle insan ve sistemin diğer
öğelerinin etkileşimi açısından ilgilenir.
Mental iş yükünün bileşenleri arasında karar verme, beceri ile ilişkili performans, insan bilgisayar etkileşimi, insanın karar
güvenilirliği, iş stresi ve eğitimini insan sistem tasarımı ile bağlantılı olarak inceler. Klasik ergonomi kitapları bunu açıklayabilmek
için hava trafik kontrolünü verirler. Trafik kontrolörü çalışma istasyonunda bir yada birkaç ekran, telefon ve radyo ile bağlantılı
çalışır. Bunların hepsi trafik kontrolörüne anlaması, yorumlaması, olabilecek sorunları kestirmesi, karar vermesi ve verdiği kararı
iletmesi gereken süreçle ilgili bilgiyi sağlar.
Göz-el koordinasyonu, yapılacak işlerde önemli bir husustur.
Bilişsel ergonomistler bu süreci değerlendirerek çalışma istasyonu gibi tüm sistem, eğitim ve çalışma istasyonunun bulunduğu
çevreyi, söz konusu sürecin düzgün ve güvenli olmasını sağlayacak biçimde düzenlenmesine çalışır.
Bu nedenle ışığın ekranda parlamamasını sağlayacak şekilde aydınlatmayı sağlar. Temel amaç kontrolörün ekranı düzgün olarak
görmesidir. Yine kontrolörün en az hata yapacağı çalışma süresinin ne olduğunu belirlemeye çalışır. Mümkün olduğu kadar
otomasyonu artırarak kontrolörün dikkatini problemli uçak üzerinde yoğunlaştırmasına olanak verir. Böylece problemsiz uçağa
dikkatini ayırması gerekmez.
İŞ TASARIM DÜZENLEMESİ
İnsan iş arakesit teknolojisinin kökleri, Hugo Munsterberg ve endüstriyel psikolojinin gelişimi, Fredrick W. Taylor ve Frank B.
Gilberth’in çalışmaları ile özellikle endüstri mühendisliğinin gelişimindeki bilim adamlarının çalışmalarına dayanmaktadır.İnsan iş
arakesitinde bilim adamlarının önemli katkıları olmuştur. Endüstri mühendisliği ergonominin gelişmesinde önder rol oynamıştır.
Endüstriyel psikoloji, söz konusu özel işlerdeki talepleri karşılayabilecek kişisel özelliklere sahip işler için gerekli kişilerin
seçimindeki hem iş gerekleri hem de insanın yetenekleri ve sınırları konularındaki çalışmalarla gelişmiştir.
İş analizi ve doğal yetenek testi gibi iş karakteristikleri ve diğer karakteristikler ile insanın yetenek ve sınırları konusundaki
çalışmaların çoğu yöntemleri ve araçları endüstriyel psikoloji disiplinince geliştirilmiştir.
Benzer biçimde, iş yapış yöntemleri ve prosedürleri ile ilgili çalışmalardaki çoğu teknoloji de endüstri mühendisliği disiplininin bir
parçası olarak gelişmiştir. İş tasarım ergonomisi, kendi başına tek iş teknolojisini geliştirmek için bu teknolojiler üzerinde
gelişmiştir.
Bu çalışmalar, iş modülleri geliştirecek yöntemler ve bu modülleri işlerle birleştirerek fiziksel ve zihinsel iş yükü gibi insan
sınırlarını zorlayan streslerden kaçınmak, insanın yeteneklerinden daha çok yararlanmak, ve içsel olarak insanları güdüleme gibi
çalışmalardır.
MAKRO ERGONOMİK DÜZENLEME
Makro ergonomi, çalışma yerinin düzenlenmesinde mesleğin en yeni konusudur.
İlk dört teknoloji için mesleğin ana ilgi noktası bireysel operatörle ilgili ve bir noktaya kadar da operatör takımları ve alt sistemlerle ilgilidir.
Bu yüzden bu dört teknolojinin ana uygulama alanı mikro ergonomi düzeyindedir.
Aksine, iş sistemi süreçleri ile ilgili ve bütün yapıyı optimize etmekle ilgili olduğu için insan organizasyon ara kesit teknolojisi, ana ilgi
merkezi açısından makro eğilimindedir ve bu yüzden makro ergonomi olarak anılmaktadır.
Kavramsal olarak makro ergonomi, baştan aşağıya iş sisteminin tasarım karakteristiğini insan-iş, insan-makine, insan- yazılım ara kesiti
tasarımıyla gerçekleştiren, iş sistemi tasarımına sosyo-teknik sistem yaklaşımı olarak tanımlanabilir.
Sosyo-teknik sistem yaklaşımı sistematik olarak iş sisteminin şu ana karakteristik özelliklerini düşünür:
Teknolojik alt sistemi,
Personel alt sistemi,
İş sisteminin organizasyon yapı ve süreçlerinin tasarımında, organizasyonun hayatta kalması ve başarısı için, organizasyonun bağımlı
olduğu dış çevre unsurları (hükümet politikaları ve düzenlemeleri, malzeme kaynakları, müşteriler ve hissedarlar gibi).
İş sisteminin yapı ve süreç karakteristiklerine bir organizasyonun bu ana sosyo-teknik karakteristik ilişkilerinin deneysel modelleri,
organizasyonun iş sistemi tasarımına ve analizine yardımcı olarak geliştirilmiştir.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
13
Bu teknoloji insan organizasyon ara kesit teknolojisi olarak anılmaktadır. Çünkü organizasyonun yapı, politika ve prosedürleriyle verilen bir iş
sistemi ara kesitleriyle çoğunlukla doğrudan ilintilidir.Ergonomide iş güvenliği analiz tekniklerinin fonksiyonel, fiziksel, sosyal ve yapısal
çerçevesinde takım çalışması ve iş tasarımı organize edilmelidir.
Kavramsal olarak baştan aşağıya bir yaklaşım olmasına rağmen, pratikte makro ergonomi genellikle bütün organizasyonel düzeylerde
çalışanların katılımını içermektedir. Bu yüzden işletme ve analiz yönünden, bütün düzeylerde başlıca tasarım süreci olma eğilimindedir.
Makro ergonominin amacı; iş sisteminin süreçlerini ve yapısını dış çevre, personel alt sistemi, ve organizasyonun teknolojik alt sisteminin
ana karakteristikleriyle uyumunu sağlamaktır.
İkinci olarak da, iyi tasarımlanmış iş sistemi karakteristiklerini mikro ergonomik unsurların tasarımına taşıyarak sonuçta tam olarak uyumlu
bir iş sistemi oluşturabilmektir.
Tam uyumlu bir iş sistemi kötü tasarımlanmış bir sistemle karşılaştırıldığında değişik organizasyonel performans ölçüleri %60-90
seviyelerinde geliştirilebilir.
Organizasyonel faktörler genellikle ergonomik tasarımlarda düşünülmesine rağmen, tanımlanabilir bir meslek olarak ergonominin
başlangıcından bu yana, tanımlanabilir bir alt disiplin olan makro ergonomi, 1980 yılında İnsan Faktörleri Topluluğu tarafından tamamlanan
“Gelecekte Ergonomik İhtiyaçlar” çalışmasında ilk kez kendini hissettirmeye başlamıştır.
Bu çalışma, şu faktörleri tespit etmiştir.
Teknolojide meydana gelen hızlı değişimler temelde işin doğasını değiştirmektedir.
İş gücü değer sistemlerinde değişimler olmaktadır.
Özellikle iş gücünün yaşlanmasıyla ortaya çıkan demografide değişimler oluşmaktadır.
Dünya rekabetinde artış olmaktadır.
Bu çalışma, 1986’ya kadar insan organizasyon ara kesit teknolojisi, ergonominin ayrı bir alt disiplini şeklinde makro ergonomi olarak
tanımlanarak geliştirilmiştir.
ERGONOMİK ÇALIŞMA YERİ DÜZENLEME
Çalışma yeri, bir iş sistemi içinde insanın görevlendirildiği mekansal alandır. Dolayısıyla çalışma ortamı, işi yapan insanın anatomik,
fizyolojik, psikolojik özelliklerine ve kapasitesine uygun olduğunda iş ve insan arasında uyum sağlanır ve bunun sonucunda en az
yorgunlukla en yüksek verim elde edilir. Gerçekleştirilen dizaynda “Toplam Ergonomi”nin hedefleri aranıyorsa, tüm ihtiyaçların öncesinde
psikolojik faktörler göz önünde tutulmalıdır.
Ergonomi insan ile çalışma ortamı arasındaki ilişkileri inceleyerek etkinlik, verimlilik, sağlık, güvenlik ve insancıllaştırma açılarından
bilimsel yaklaşımları ortaya koyan çok disiplinli bir bilim dalıdır. Zira, insan, makine ve çalışma yöntemleri arasındaki etkileşimi konu
edinen ergonomi, bir çok bilimin sağladığı verilerden faydalanmak zorundadır.
Uzmanların, her türlü uygulamada ergonominin yeri ve önemine dikkat çekmelerinin iki temel sebebi vardır.
1-Ergonomi insan yeteneğinin sınırlarına saygı göstererek, çalışma ve yaşam koşullarını insanla uyumlu hâle getirmesiyle, artan kullanım
kolaylığı, azalan hatalar ve artan üretkenlik ile işin ve diğer aktivitelerin etkinliğini ve verimliliğini artırır.
2-İnsanların yetenekleri dışında çalışmalarını önlemesiyle, artan güvenlik, azalan yorgunluk ve stres, artan iş tatmini ve hayat standardı
ile kaza ve yaralanmalara yol açabilecek hataları önlediği için işi daha güvenli hâle getirir ve arzu edilen belli bazı insani değerlere
gelinmesini sağlar.
Çalışma yerlerinin tasarımında insan ölçüleri göz önüne alınırken,bu ölçüler bilinmeden insan ile makinenin optimum etkileşimi
tasarlanamaz. Zira bir makine, teknik yönden ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer onu kullanacak insanın ölçülerine ve bio-mekanik
özelliklerine uygun değilse, etkin olarak kullanılamaz.
Çevrenin antropometrik tasarımı yapılmalıdır. Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve beden yeteneklerini en üst düzeyde
kullanabilmeleri, öncelikle kullandıkları malzeme, çalışma yüzeyleri ve hacimlerin, onların boyutlarına uygun olmasına yani
antropometrik uyuma bağlıdır.
Verimlilik koşullarından birisi bireyin yaşadığı mekanın ve kullandığı donanımın,insanın antropometrik (vücut ölçülerine) ve
biyomekanik özelliklerine (hareket hudutları, kuvvet gereksinimlerine) uygun olmasına bağlıdır. Çalışma yerlerinde, iş ortamında ayrıca;
toz, duman, zehirli gaz ve buharlar, zehirleyici maddeler, iyonizan radyasyon gibi çeşitli sakıncalar da bulunabilir.
İşin insana uyumunu sağlama çabalarında temel öğe olan “Ergonomik Çalışma Yeri Düzenleme”, beş ana başlık altında incelenir:
1-Antropometrik açıdan çalışma yeri düzenleme
2-Fizyolojik açıdan çalışma yeri düzenleme
3-Psikolojik açıdan çalışma yeri düzenleme
4-Enformasyon tekniğine dayalı çalışma yeri düzenleme
5-Güvenlik (İSG) tekniğine dayalı çalışma yeri düzenleme
ÖZET:
•Ergonomi, sistem bileşenlerinin insan ara kesit yönünün tasarımıyla ilgili olduğu sürece, insan yeteneklerinin, sınırlarının ve diğer
karakteristiklerine ilişkin gelişen bilgi bilimidir.Fiziksel ergonomi çevremizde performansımızı etkileyebilecek fizik etmenleri konu edinir.
Verimliliği artıran ve performansı geliştiren konfor, sağlık, ve güvenlik gibi insanın performansı üzerindeki çevresel stres faktörlerini minimize
etmek için insanın fiziksel çevresinin tasarımına uygulanmasıdır.Fiziksel Ergonomi açısından antropometri vücut boyutlarının ölçülmesi ve
nitelendirilmesiyle ilgilenir.
•Yazılım teknolojisi ve uygulamalarında devam eden artış ve kullanılabilir etkili yazılım tasarımına insan yazılım ara kesit teknolojisinin artan
önemi nedeniyle, Ergonominin bu yönüdisiplin içerisinde çok güçlü bir büyüme alanı olarak gelişmeye devam ediyor.Endüstriyel psikoloji, söz
konusu özel işlerdeki talepleri karşılayabilecek kişisel özelliklere sahipişler için gerekli kişilerin seçimindeki hem iş gerekleri hem de insanın
yetenekleri ve sınırları konularındaki çalışmalarla gelişmiştir.
•Makro Ergonomi, baştan aşağıya iş sisteminin tasarım karakteristiğini insan-iş, insan-makine, insan-yazılım ara kesiti tasarımıyla
gerçekleştiren, iş sistemi tasarımına sosyo-teknik sistem yaklaşımı olarak tanımlanabilir.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
14
ÜNİTE 5
“Ergonomi”de, tüm ihtiyaçların öncesinde fizyolojik faktörler göz önünde tutulmalıdır,en önemli unsur, insan ölçüleridir.
İnsan ölçülerinin bilinmesi, makinelerin ve dolayısıyla insan-makine sistemleri tasarımının ön koşuludur. Bu ölçüler bilinmeden
insan ile makinenin optimum etkileşimi tasarlanamaz.. Zira bir makine, teknik yönden ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer onu
kullanacak insanın ölçülerine ve bio-mekanik özelliklerine uygun değilse, etkin olarak kullanılamaz. Ergonominin tasarımdaki ismi
“Antropometri”dir.
Verimlilik koşullarından biri bireyin yaşadığı mekanın ve kullandığı donanımın (araç ve gerecin) insanın antropometrik (vücut
ölçülerine) ve biyomekanik özelliklerine (hareket hudutları, kuvvet gereksinimlerine) uygun olmasına bağlıdır.
Antropometri yaşa ve cinsiyete göre değişir.
Antropometri, insan vücut ölçülerinin belirlenmesi ve uygulanması ile uğraşan bir bilim dalıdır. Mühendislik (Sanayi) antropometrisi
ise ergonominin en önemli konularındandır ki, insan ölçülerini mühendislik açısından değerlendirerek inceler.
Antropometri mühendisliği dalında uygulamaya yönelik bilimsel çalışmaların ilki 1912 yılında Gilberth’lerin iş verimini artırmak
amacıyla gerçekleştirdikleri “hareket etüdü”dür. Bu etütler sayesinde, yapılacak iş için kullanılacak araç gerecin, işçinin kolayca
erişebileceği bir yerde bulundurulmasının değeri anlaşılmış, bunun sonucu olarak da iş istasyonlarının (iş yeri ve atölyelerin)
bilimsel olarak tasarımına gidilmiştir.
Yunanca antropos (insan) ve metikos (ölçü) sözcüklerinden oluşan antropometri, insan vücut ölçülerinin belirlenmesi ve
uygulanması ile uğraşan bir bilim dalıdır. Mühendislik (Sanayi) antropometrisi ise ergonominin en önemli konularındandır ki, insan
ölçülerini mühendislik açısından değerlendirerek inceler.
Günümüzün antropometrisi ilk kez geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında, çalışanların daha az yorulmasını sağlamak amacıyla, vücut
ölçüleri değişik postürlere (duruş ve oturuş biçimlerine) göre oturakların daha uygun tasarlanmasında kullanılmıştır. Legros ve
Weston tarafından gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Lay ve Fisher “oturma rahatlığı ve rahatlık açısı”, Hooton’de “araba
koltuğu tasarım kriterleri” konularında ayrıntılı çalışmalar yapmışlardır.
Antropometri bilimsel manada, insan vücut ölçüleri ve vücut hareketleri ile bu hareketlerin frekans ve sınırları gibi vücut
özelliklerini inceleyen bir disiplindir. “vücut ölçüleri bilimi” olarak da adlandırılan antropometri, çalışma (veya dinlenme) yeri
dizaynın temelini oluşturmaktadır.Antropometri , insan vücut ölçüleri bilimi olarak tanımlanır.
Antropometrik veriler İnsan mühendisliğinde, diğer ismiyle ergonomide, başta iş alanları olmak üzere tüm alet ve mobilya ve
giysilerin fiziksel ölçülerini belirlemede kullanılır. Böylece alet veya ürünün ölçüleri ile onu kullanan insanın ölçüleri birbirine
uyumlu hâle getirilerek “görev insana uygun hâle getirilir”.
EŞYA TASARIMINDA ANTROPOMETRİ
Antropometri, birbirine hiç benzemeyen eşyaların ölçülerini optimize etmeye yarar.
Antropometrik veriler, vücut ölçüleri ve oranları değişik topluluk ve ırklarda büyük ölçüde farklılıklar gösterir.
Vücut ölçülerinin sağlıklı alınması, çevre boyutlandırmasında önemlidir.
Ürünler kullanıcıların (büyük) bir bölümüne uygun olacak şekilde (kütlesel olarak) üretilmektedir.
İnsan vücut ölçüleri pek çok değişkenin etkisi altındadır. Antropometrik ölçüler ulus, bölge, yaş, cinsiyet, beslenme, sağlık, spor ve
hatta sosyal statü gibi faktörlere göre değişiklik göstermektedir. Günümüzde gelişmiş ülkeler kendi insanlarının standart vücut
ölçülerini belirleyerek, iş istasyonu tasarımını bu ölçülere göre en uygun boyut, biçim, kullanım ve hareket serbestliğini sağlayacak
şekilde gerçekleştirmektedirler.
Günümüzde bilgisayarlı tasarım programları kullanılmaktadır. Ancak, bilgisayara dayalı antropometrik tasarım yardımcıları
bulunmasına rağmen, iş istasyonlarının yerleşimde antropometrik verilerin başarılı bir şekilde kullanılabilmesi, her şeyden önce bu
konudaki prensiplerin iyice anlaşılmış olmasına bağlıdır.
Antropometrik verilerin çoğunun yarı çıplak örneklerden ölçüldüğü unutulmamalıdır. Gerçek kullanıcılar için giysilere serbestlik
tanınması gereklidir. Kullanıcı Antropometrisinde giysinin etkisi hiçbir zaman tam olarak tahmin edilemeyeceği için genellikle
santimetre düzeyinde hassasiyet yeterlidir.
Ergonomist, uyumsuzlukların belirlemek ne şekilde olacağını önceden tespit edebilmeli ve bir değerlendirme yapmalıdır. Normal
olarak sadece istenen boyutları yeterlidir.
Antropometrik veriler ele alınırken dizayn edilecek olan kullanıcıya uyumu açısından doğru verilerin toplanması için doğru
kullanıcı populasyonu incelenmelidir. Toplanan özellikler için verilerin sadece ortalaması alınarak yapılan bir dizaynda istenmeyen
işletme hataları ya da kişilere uyumsuzluk gibi problemler ortaya çıkabilir.
Antropometrik çalışma yerinden söz edilebilmesi için, iş yerlerinin ortalama değerlere göre değil, amaca göre belirlenmiş bir ölçü
aralığında, yani alt ve üst sınırlar arasında kalan ölçülere sahip kişilerin rahatça çalışabileceği şekilde düzenlenmesi gerekir.
Bu ölçü aralığının farklı bir amacının bulunmadığı durumlarda, %5 ve %95 sınırları arasında kalan ölçüleri kapsaması, diğer bir
ifadeyle Antropometrik ölçülerin alındığı bireylerin en azından %90’ını içine alan ölçüleri kapsayacak şekilde çalışma yeri
düzenlemenin yeterli olabileceği düşünülmektedir. Bu %90, en küçük %5 ile en büyük %5’i içermez.
Sonuçta, ergonomik iş istasyonu tasarımı doğrultusunda toplanan antropometrik veriler değerlendirilirken, hangi yüzde sınırının
(oranının) kullanılacağına işletme politikası çerçevesinde karar verilir. Çünkü dizayn (tasarım) aralığı arttığı zaman maliyette buna
bağlı olarak artar. İnsanların vücut ölçüleri normal dağılıma yakındır. O hâlde, istenilen bir güvenilirlik (%90, %95 veya %99) oranı
ile, dağılımı oluşturan bireysel ölçülerinbelirli bir kısmının hangi sınırlar içinde kalacağı istatistik yöntemlerle bulunabilir.
Tasarım Aralığı =μ ± ZT * σ Tasarımın üst sınır değeri = μ + ZT * σ Tasarımın alt sınır değeri = μ - ZT * σ
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
15
ANTROPOMETRİDE VERİLER
Ergonomik amaçlarla insan vücut ölçülerinin belirlenmesinde, statik ve dinamik antropometri olarak bilinen iki farklı metot geliştirilmiştir.
Makine kontrolü vb. durumlar için Dinamik Antropometri verileri kullanılır. Bir makine yerleşimi için kullanılacak antropometrik verilerin o
makine kullanıcılarına ait olması gereklidir. Örneğin, Avrupa ve Amerika ülke insanının antropometrik özelliklerine göre tasarlanmış bir
makinenin Türkiye’de kullanılmasının bazı sorunları beraberinde getirebileceği düşünülmelidir.
Makine kontrolü gibi iş istasyonlarının denetim organı yerleşiminde dinamik verilerin daha kullanışlı olacağı doğaldır. Ancak, dinamik
verilerin elde edilmesi oldukça güç olduğu için, çoğunlukla statik değerler kullanılmaktadır.
Ayrıca, iş düzenlemede statik ölçüler kadar işlevsel ölçüler de önem taşır. Zira, insan iş sırasında sadece sabit bir duruş şeklinde bulunmaz.
Uzanır, eğilir, ayağını pedala uzatır, görüş alanını değiştirir vb. Dolayısıyla, işlem alanlarının hesaplanmasında, sadece vücut ölçülerinin
geometrik ilişkisine bakılmaz; iş bütünüyle, kritik gözle işlevsel olarak sınanır.
İşlem alanı, yerine getireceği işe bağlı olarak kişinin gereksindiği alandır. Bu alanın boyutlandırılmasında, kullanılan organ ya da vücut
bölümü hareket sınırlarının maksimum kavrama noktaları göz önüne alınır.
Statik Antropometrik Veriler
Statik antropometri, insanın statik durma (gaz maskelerinin yüz ölçülerine uyumu gibi) ve oturma hâlindeki (sıra ve sandalyelerin vücut
ölçülerine uyumu gibi) vücut ölçülerinin bulgularını verir.Bunlar bireyin statik (sabit, yapısal) pozisyonlarda vücut boyutlarının ölçülmesi
ile elde edilen verilerdir. Ölçümler ya tam olarak belirli bir anatomik yapıdan bir diğer anatomik yapıya, ya da uzayda sabit bir noktaya
göre yapılmaktadır. Örneğin eklemlerin yerden yüksekliği, diz arkası çukurun (popliteal fossa) yüksekliği veya diz arkasının yerden
yüksekliği gibi.
Statik Antropometrik verilerin yararlanıldığı bazı alanlara örnek olarak, mobilya boyutlarının belirlenmesi ve giysi bedenlerinin alt ve üst
sınırlarının ayarlanması sayılabilir.
Dinamik Antropometrik Veriler
Dinamik antropometri insanın hareket hâlindeki vücut ölçülerinin bulgularını verir. Bu veriler sabit bir referans noktasına göre vücudun
bir bölümünün hareketlerini tanımlayan verilerdir. Dinamik antropometri ile, örneğin ayakta duran bir kişinin ileriye doğru ulaşabileceği
maksimum mesafenin verileri elde edilebilir.
İş alanı hacmi, bir operatörün etrafındaki kolay veya zor (maksimum) ulaşılabilen alandır. Dinamik antropometride elin hareketiyle
taranabilen “iş alanı hacmi” (diğer ismiyle kullanıcı denetimli hacim) tanımlanarak, panel tasarımında kontrol düğmelerinin optimum
yerleşimi sağlanabilir. Öte yandan bir işçinin fonksiyonel el ulaşma mesafesini artırmanın mantıklı bir yolu da ayaklar için daha fazla
serbest alan bırakmaktır.
İş alanı hacmi, baskı altında kalmayan eklemlerin sayısına bağlı olarak artar. Bu hacmin büyüklüğü ve şekli operatörün vücudunu zorlama
derecesine bağlıdır.
Genel olarak, yapısal Antropometrik verilere oranla fonksiyonel Antropometrik veriler daha az elde edilmiştir. Klinisyenlerin uzun
zamandır sağlıklı insanların eklem hareketlerinin sınırlarına ilgi duyarak hastalara yardımcı olmaya çalışmalarına rağmen, eldeki veriler
tasarım problemlerine doğrudan uygulanabilir veriler değildir.
Kuvvetsel (Fonksiyonel) Antropometrik Veriler
Bu veriler insan vücudu üzerindeki yüklerin mekanik analizini yapmada kullanılır. Vücut, uzunluğu ve kütlesi bilinen, birbirine bağlı
bölümlerden oluşmuş bir bütün olarak kabul edilir.
Bu tip çalışmalar esnasında oluşacak uygun pozisyonların tanımlanabilmesi için, komşu eklemlerin uygun açı dizileri de bulunmuştur. Bu
tanımlar sayesinde tasarımcılar iş alanın neresinde hangi göstergelerin ve kontrol düğmelerinin optimum olarak bulunacağını belirler.
Mekanik yükler vb. tasarımda kuvvetsel antropometri kullanılır.
UYGULAMALI ANTROPOMETRİ
Vücut ölçüleri hakkındaki istatistiki bilgiler doğrudan bir tasarım problemine uygulanamaz. Tasarımcı önce hangi antropometrik
uyumsuzlukların olabileceğini analiz etmeli ve hangi antropometrik verilerin bu problemin çözümünde uygun olacağına karar vermelidir.
Tasarımcı kullanıcı ile ürün arasında neyin uyum sağlayacağını fikirsel olarak geliştirmelidir. Daha sonra uygun bir yüzdelik alan
seçilmelidir. Ancak çoğu tasarımda uyumsuzluk aşırı uçların sadece birinde (sadece çok uzun ya da çok kısa olanlarda) olduğundan,
çözümü de ya maksimum ya da minimum ölçülerin seçimindedir.
Ancak, uygulamalı antropometride, vücut ölçülerine ait ortalama değerden yukarı veya aşağı sapmaların insanda aynı etkiyi
uyandırmadığı unutulmamalıdır. Örneğin, sandalyede oturma yüksekliği (yaklaşık 45 cm), yerden uyluğun altına kadar olan mesafeye göre
ayarlanır.
Ortalama değerden yukarı doğru bir sapma, çoğu zaman aşağıya doğru bir sapmaya kıyasla daha rahatsız edici olarak algılanır. Bu nedenle
oturma yüksekliği belirlenirken, öncelikle kısa bacaklı insanlar düşünülür.
Çalışma yerinin Antropometrik düzenlenmesinde önemli bir faktör de eldeki istatistik ölçülerin nasıl kullanılacağıdır. İstatistik ölçülerden
ortalama ve standart sapma ile elde edilecek üst ve alt sınır değerleri bize tasarım aşamasında asıl kullanmakta olacağımız iç ölçüler ve dış
ölçüleri verir.
İş istasyonu, ele alınan ölçü aralığında, iç ölçülerinde en büyük vücut ölçüleri (üst sınır değeri) ve dış ölçüleri, en küçük vücut ölçüleri (alt
sınır değeri) göz önüne alınarak (tolerans alanları da düşünülerek) belirlenir.
İç Ölçüler
İş yerinde fizyolojik ve biyomekanik sınırlamalara da uyularak iç ölçülerin tespitinde, insanın ya da vücudun belli bir kısmının sığacağı en
küçük ölçüler için en büyük vücut (%95) esas alınır. Sığışma yerlerinde “İç ölçüler” dikkate alınır.
İç ölçülerin kullanım yerlerine örnekler şu şekilde verilebilir:
Bir kapının yüksekliği, uzun bir insanın boyundan daha kısa olmamalı, hatta ayakkabı ve şapka gibi boy uzunluğunu artıran ek
unsurları da dikkate alacak şekilde hesaplanmalıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
16
Bir yangın çıkış kapısı büyük bir insanın omuz genişliğinden ve vücut derinliğinden daha fazla olmalıdır.
Diş fırçası sapı, derin ağzı olan bir kişinin, azı dişlerine ulaşabilecek kadar uzun olmalıdır.
Tekerlek sökme anahtarının uzunluğu, zayıf bir insana da somunları gevşetecek torku oluşturacak yeterlikte olmalıdır.
Kontrol düğmeleri yerden yeterince yüksek olmalı, uzun boylu operatörler de eğilmeden onlara ulaşabilmelidir. Yani düğme,
%95’lik boyutta bulunan ve ayakta duran bir kişinin parmak oynak yerinden daha alçak olmamalıdır.
Dış Ölçüler
Dış ölçülerin tespitinde, iş görenin erişmesi gereken işlem alanları için ele alınan ölçü aralığında en küçük boyutlu kişinin de zorlanmadan
ulaşabileceği en büyük vücut (%5) ölçü olarak alınır. Erişme yerlerinde “dış ölçüler” dikkate alınır.
Dış ölçülerin kullanım yerlerine örnekler şu şekilde verilebilir:
Koltuk yükseklikleri küçük kullanıcıların diz altı yüksekliği ve oturga–diz uzunluğunu aşmamalıdır.
Kulp, küçük bir bireyin maksimum dikey parmak oynak yerinden daha yukarda olmamalıdır.
Bir kapı kilidi, küçük bir insanın maksimum ulaşım mesafesinden daha yüksekte olmamalıdır.
ANTROPOMETRİDE BOYUTLAR
Çalışma yerinin düzenlenmesinde ergonomik açıdan önemli olan vücut ölçülerinin (organların uzunlukları, uzanma mesafeleri, ellerin ve
ayakların hareket boyutları gibi) kabul görmüş yöntemlerle ölçülmesi gerekir. Antropometrik ölçümlerde ilk önce vücudun referans
noktaları belirlenir. Refarans noktaların uluslararası normlara uyması gerekir. İnsanın durma ve hareket hâlindeki ölçüleri, kemik
uzunlukları, adale kuvvetleri, doku tabakaları ve mafsal mekaniklerinin tespit edilmesiyle elde edilebilir. Antropometrik ölçümlerde ilk
önce vücudun referans noktaları belirlenir.Yapılan antropometrik ölçümleri değerlendiren Hertzberg, ergonomik tasarımlar açısından
önemli olan otuz ölçüyü saptamıştır. Bunlardan önemlileri boy, kalça genişliği, kalçadan yukarı yükseklik, kalçadan dirsek yüksekliği, kalçadan göz
yüksekliği, kalça-bacak açıklığı, omuz genişliği, dirsek yüksekliği, omuz-dirsek arası, dirsek-el uzunluğu, dirsek-bilek arası, zeminden diz yüksekliği, zeminden
kalça altına kadar olan yükseklik, karın derinliği, bacak kalınlığı, ayak uzunluğu, ayak genişliği, el uzunluğu, el genişliği, avuç uzunluğudur.
Antropometrik ölçümlere ilişkin tanımlamalar ve uygulama alanlarının bazıları şunlardır:
Boy uzunluğu: Birey başı dik, gözleri ön karşıya bakarken, erden başın en noktasına kadar olan dikey mesafedir. Bu veri kapılar ve
açıklıkların minimum yüksekliğini belirlemeyi sağlar. Genellikle kullanıcı grubun %99’luk değerleri kullanılır,ancak kullanıcıların
tümünün (%100’ü)dikkate alınması daha doğru olur.
Omuz genişliği: Her iki taraftaki deltoid kaslar arasındaki maksimum mesafe. Veri, ekipman tasarımında, koridor, tünel ile kapı
genişlikleri ve açıklıkların belirlenmesinde, tiyatro ve toplantı salonlarında, oturma yeri ile masa etrafındaki oturma yerlerinin
belirlenmesinde, oturma yeri arkalıklarının ve sıraların tasarımında ve giyeceklerin ölçülendirilmesinde kullanılır.
Otururken kalça genişliği: Kalçalar arasındaki en geniş yatay mesafedir. Veri, iç mekân düzenlemelerinde, giyeceklerin
ölçülendirilmesinde, ekipman tasarımında, oturma materyali genişliğinin belirlenmesinde (koltuk, sandalye, tabure, bar ve ofis
iskemleleri vb.) kullanılır. Dizaynda %95’lik değer kullanılarak daha uygun tasarım sağlanabilir.
Oturma yüksekliği: Birey dik durumda iken, oturma yerinin üst yüzeyi ile başın en yüksek noktası arasındaki dikey mesafedir. Veri, iç
mekân düzenlemelerinde, oturma pozisyonunda iken ekipmanların depolandıkları ünitelerin erişmeye uygun olarak yerleşiminde,
engellerin, sarkan donanım malzemelerinin yerden yüksekliklerinin saptanmasında, oturma materyali arkalıklarının tasarımında,
yatak düzenlemeleri ve donanımın yerden kazandıracak şekilde dizayn edilmesinde kullanılır. %95’lik değerin kullanılması daha
uygundur.
Göz yüksekliği: Oturma yerinin üst yüzeyinden gözün dış kenarının dikey mesafesi. Veri tiyatro, toplantı salonu, konferans salonu,
televizyon ve diğer iç mekanlar gibi kulak ve göze hitap eden mekanların merkezi ve kolay görülebilecek şekilde tasarımında,
mutfak ekipmanlarının, pencerelerin vb.nin yerleşiminde kullanılır. %5’likten %95’liğe kadar ya da daha yüksek değer kullanılarak
uygun düzenleme sağlanabilir.
Omuz yüksekliği: Oturma yerinin üst yüzeyinden kürek kemiğinin en uç omuz çıkıntısına kadar olan dikey mesafedir. Veri çalışma
yerlerinin tasarımında, iç mekân düzenlemelerinde ve ekipmanların yerleştirilmesinde kullanılır. Ölçümlerde sandalye dokumasının
esnekliği göz önüne alınması gerekir. Dizaynda, %95’lik değerin kullanılması daha uygundur.
Dirsek yüksekliği: Sağ dirseğin alt kısmının oturma yerinin üst yüzeyinden dikey mesafesidir. Veri iç mekân düzenlemelerinde,
oturma materyallerinin kol dirsekleri ile çalışma tezgahları, sıralar, masalar ve özel ekipmanların yüksekliklerini belirlemede
yardımcıdır. Oturma materyalinin dokumasının, eğiminin ve oturma postürünün ölçümlerde göz önüne alınması gerekir. Dizaynda
%50’lik değerin kullanılması uygundur.
Kalça-diz uzaklığı: Diz kapağı kemiğinin ön kısmından, kalçanın en gerideki noktası arasındaki yatay mesafedir. Veri dizin önüne
yerleştirilecek bir obje ya da fiziksel engelin oturma yerinin arka kısmından mesafesini belirlemede, toplantı salonu, tiyatroda
oturma materyallerinin yerleştirilmesinde, masa ve tezgah altı açıklıklarının belirlenmesinde kullanılır. Dizaynda %95’lik değer
kullanılabilir.
Kalça-diz arkası (popliteal fossa) uzaklığı: Alt bacağın en geri noktası ile kalçanın en gerideki noktası arasındaki yatay mesafedir. Veri
iç mekân yerleşim düzenlemelerinde, oturma yeri dizaynında kullanılır. Ölçümlerde oturma yerinin açısının göz önünde
bulundurulması gerekir. Dizaynda % 5’lik değerin kullanılması, kullanıcıların büyük çoğunluğuna uygun olabilir.
Diz yüksekliği: Diz kapağının orta noktasının yerden dikey mesafesidir. Veri iç mekan düzenlemelerinde, sıra, masa ve tezgah altı
açıklıklarının belirlenmesinde kullanılır. Dizaynda gerekli açıklığı sağlamak için % 95’lik değer kullanılır.
Diz arkası yüksekliği: Diz arkasının en uç noktasının yerden dikey mesafesidir. Veri oturma yeri üst yüzeyinin yerden yüksekliğini
belirlemede ve ayrıca klozetlerin yüksekliğini belirlemede kullanılır. Dizayna uygulanırken, oturma yerinin yüzey materyalinin
esnekliğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Oturma yeri yüksekliğini belirlemede %5’lik değer kullanılabilir.
El ulaşım mesafesi: Kolların ileriye doğru uzatıldığında ulaşabileceği en uzun mesafedir. El ulaşım mesafesinde %5’lik değer
kullanılmalıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
17
Ağırlık: Günlük elbiselerle beraber yapılan ağırlık ölçümü.
ÖZET:
•Gerçekleştirilen dizaynda “ergonomi”nin hedefleri aranıyorsa, tüm ihtiyaçların öncesinde fizyolojik faktörler göz önünde tutulmalıdır. Göz
önünde bulundurulması gereken en önemli unsur, insan ölçüleridir.
•Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve beden yeteneklerini en üst düzeyde kullanabilmeleri, öncelikle kullandıkları malzeme, çalışma
yüzeyleri ve hacimlerin, onların boyutlarına uygun olmasına bağlıdır. Verimlilik koşullarından birisi bireyin yaşadığı mekânın ve kullandığı
donanımın (araç ve gerecin) insanın antropometrik (vücut ölçülerine) ve biyomekanik özelliklerine (hareket hudutları, kuvvet
gereksinimlerine) uygun olmasına bağlıdır.
•Antropometri bilimsel manada, insan vücut ölçüleri ve vücut hareketleri ile bu hareketlerin frekans ve sınırları gibi vücut özelliklerini
inceleyen bir disiplindir. “vücut ölçüleri bilimi” olarak da adlandırılan antropometri, çalışma (veya dinlenme) yeri dizaynın temelini
oluşturmaktadır.
•İnsan vücut ölçüleri pek çok değişkenin etkisi altındadır. Antropometrik ölçüler ulus, bölge, yaş, cinsiyet, beslenme, sağlık, spor ve hatta sosyal
statü gibi faktörlere göre değişiklik göstermektedir.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
18
ÜNİTE 6
Otururken, yürürken ve ayakta dururken vücudun nasıl taşınması konusu çok değişkendir ve Postür Bilim’in konusudur. Çalışma
yaşamında oturma ve ayakta olmak üzere iki tür postür vardır.Bu postür şekillerinden hangisinin daha uygun olduğu ise, “görevin özelliği”
ve “çalışan kişinin zorlanması” açısından ele alınır.
Çok sayıda el ve kol hareketinin gerekli olduğu veya büyük bedensel güçle çalışılacak yerlerde, sadece ayakta durarak çalışma (veya yarı
oturma konumu) tercih edilir.
Çünkü insan, ayakta dururken vücudun hareketleri ile gerektiğinde vücut ağırlığını kullanarak işini kolaylaştırabilir. Diğer yandan, yapılan
iş, elin sakin tutulmasını ve gözlemi gerektiriyorsa ya da ince bir iş ise oturarak çalışma tercih edilmelidir.
ÇALIŞMA DURUŞLARI VE BUNLARIN DÜZENLEMESİ
İş istasyonlarında çalışanlar faaliyetlerin türüne dayalı olarak oturarak, ayakta veya her iki duruma ait çeşitli postürler sergilerler.
Omurların (vertabral bones) üst üste karmaşık bir şekilde yığılmasıyla oluşması, postür için önemli bir yapıdır. Her omur
diğerlerini üç noktadan destekler ki bunlar iki dayanak (facets) ve bir tabaktır (plate). Bu alanlar ayrıca kemikler üzerine
giydirilmiş kıkırdak ile yastıklanmıştır.
Bel kemiğinin üst kısmı konveks, bel (lumbar) ve boyun kısmı konkav’dır (lordosis). Beldeki sağlıklı konkavlığa “lumbar lordosis”
denir. Sırttaki eğiklik kaburga kemikleri sayesinde neredeyse sabitlenmiştir. Boyun ve bel kolayca esnetilebilir veya düz veya
konveks şekiller (kyphosis) verilebilir.
Postür (duruş), beş ana vücut parçasının mekanik etkileşimi ile meydana gelir. Bunlar bel kemiği (vertebrae), pelvis (leğen kemiği),
omur diskleri, kaslar ve deridir.
Fizyolojik açıdan bakıldığında, oturma hâlinde zorlanmanın az olması yüzünden, genel olarak oturmayı ayakta durmaya tercih
etmek gerekir. Ancak, ayakta durma sırasında bacaklarda kan dolaşımını bozan ve varis oluşumuna yol açabilen şiddetli kan
toplanmaları, damar iltihaplanmaları, eğri bacaklılık ve sindirim şikâyetleri oluşabilir. Oturarak yapılan işlerde ise kalp ve nefes
şikâyetleri, mide hastalıkları, sırt ağrıları, omuz şikâyetleri ve bacaklarda kan hareketi kusurlarının ortaya çıkacağı
unutulmamalıdır.
Ergonomik açıdan bakıldığında oturarak iş gören biri %30 ayakta, ayakta iş görende %30 oturarak iş görmelidir. Çalışma sisteminde
gereksiz ayakta durmalara meydan verilmemeli, işçi mümkün olduğunca oturtulmalıdır.
Özellikle, tekdüze olmasına rağmen yine de belirli ölçüde dikkat isteyen işlerin yapımında böyle bir değişiklik dikkatin
sürdürülmesi açısından yerinde olur.
Ancak, hem oturmaya hem de ayakta durmaya elverişli işlerde, çalışma yüksekliğinin, ayakta durma hâlindeki yüksekliğe göre
ayarlanacağı unutulmamalıdır. Bu durumda, oturma yeri yüksekliği normal değerinin 40-45 cm üzerinde olmalıdır. Yani, her iki
duruş şeklinin de rahatlıkla kullanılabilmesi için, gözlerin ve ellerin her iki durumda da aynı yükseklikte olmalarına ve oturulan
sandalyenin kolayca hareket ettirilebilir olmasına dikkat edilmelidir.
Daha detaylı olarak yapılan iş analizleri, işin avantaj ve dezavantajlarını öğrenerek, çeşitli tipteki dizayn parametreleri dâhilinde
iyileştirmelere gitmemizi sağlar.
Oturarak ya da ayakta çalışma yerlerinin seçimi genellikle gelenek ve deneyime bağlıdır. Hangisinin daha iyi olacağını incelemek,
verimliliği ve iş kalitesini geliştirmek anlamına gelir.
Kötü iş duruşları, sırt, omuz, boyun ve kol rahatsızlıklarına neden olabilecektir. Ayakta yapılan çalışma elle yapılan diğer çeşit işlere
uygunken, oturarak çalışma dikkatli çalışmaya daha uygundur. Oturarak ve ayakta yapılan görevler arasında çalışma yüksekliği
genellikle farklı olduğu için, iş istasyonları işin doğasına göre tasarlanır. Tüm zaman oturma veya tüm zaman ayakta durma
yorucudur. Oturma ile ayakta durma arasında tercih fırsatları sağlamak daima daha iyidir. Bu şekilde yapmak için hangi görevlerin
oturmaya ve hangi görevlerin ayakta durmaya uygun olduğu önceden tespit edilmelidir.
Masada oturmak ya da ayakta durmak suretiyle aynı iş veya benzer işler yapıldığı zaman (masaya ayarlı) yüksek oturaklı veya
ayaklıklı düzenek yararlıdır. Ama yeterli bacak boşluğu olup olmadığına dikkat etmek gerekir.
Ayakta durma ve oturma arasında dönüşüm yapmak, uzun zaman periyodunda duruşu muhafaza etmekten çok daha iyidir. Bu daha
az streslidir, yorgunluğu azaltır ve morali yükseltir.
Dönüşümlü olarak ayakta durma ve oturma farklı görevlerin birleştirilmesi anlamına gelir, böylece iletişim ve çoklu becerilerin
kazanılması da kolaylaşır. Ayakta çalışanların rahatlaması için gerekli ortamlar hazırlanabilir.
Ellerle işin yapıldığı yerlerdeki doğru yer yüksekliği etkili işi kolaylaştırır ve yorgunluğu azaltır. Çoğu iş operasyonları, en iyi dirsek
hizasında uygulanır.
İş yüzeyi yüksekliği fazlaysa, kollar yüksekte tutulmak zorunda olduğundan, boyun ve omuzlar tutulur ve ağrır. Bu hem oturarak
hem de ayakta pozisyonda meydana gelir. İş yüzeyi yüksekliği çok düşükse, iş bedenin öne doğru eğilmesiyle yapılacağı için
kolaylıkla sırt ağrısı meydana gelir. Bu, hem oturma hem de ayakta durma pozisyonunda meydana gelir, ancak ayakta durma
pozisyonunda daha ciddidir. Ayaktaki pozisyonda çok düşük iş yüksekliği, uzun çalışmalarda omuzlarda ve sırtta rahatsızlığına
neden olur .
Kişilerin postür biçimleri çocuklukta belirlenir. Bu sebeple yetişkinlerin duruş bozukluklarının kaynağı çocukluklarında aranmalıdır.
İnsanlar günlük işlerini yaparken izlenildiğinde, pek azının doğru yürüdüğü ve dik oturduğu görülür.
Bu fiziksel zayıflık, egsersiz yapmamanın ve yanlış gelişimin göstergesidir ve hem zihinsel ve hem de fiziksel sağlığa direkt etkilidir.
Zaten nadir rastlanan iyi duruş kendini hemen fark ettirir.
DOĞRU POSTÜRÜ YERLEŞTİRME
Üstesinden gelinmesi gereken ilk engel kişinin kendi doğru postürünün ne olduğunun farkına vardırılmasıdır. Daha postür
iyileştirme sürecine başlamadan bu yapılmalıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
19
Bir eğitmen tarafından doğru duruşun nasıl bir şey olduğu, doğru durmanın nasıl hissettirdiği hakkında postürel bir bilinçlendirme
yapılmalıdır. İşlemin başlayabilmesi için rahat hissi veren duruşun mutlaka doğru duruş olmadığı kişiye fark ettirilmelidir. Uzun
dönemde postür ancak kişinin kendi gayretiyle vücut makinesini nasıl kullanması gerektiğini öğrenmesiyle düzeltilebilir.
Kemik fiziği (osteopati) ile yumuşak doku ve liflerin normalize edilmesi ile kişinin vücudu hakkında daha çok şeyin farkına varması
mümkün olurken aynı zamanda koşulan şartların yerine getirilmemesi de fiziksel olarak vücudu oluşturan parçaların doğru
kullanımını engeller. Bağlantılı sistem içinde bir parçanın yanlış çalışması bütünün yanlış çalışmasına neden olacaktır. Birbirine ağ
yapısı gibi bağlı olumsuz faktörlerin beceri ile ortadan kaldırılmasıyla kompleks sorunları çözülebilir.
Düzeltici egzersizler öncelikle kötü postür alışkanlıklarını yok etmeye yönelmeli ve daha sonra yeni ve doğru duruş için iyi
alışkanlıklar inşa etmeye çalışılmalıdır. Yanlış postür sahibi kişi eksersizden daha fazlasını yapmalıdır; uzun süre doğru postür
üzerinde bilinçli bir ısrarla durmalıdır ki doğru postür onun için bir davranış biçimi hâlini alabilsin.
Fiziksel egsersizler tüm vücudu kapsamalıdır. Yürüme, koşma, bisiklet ve yüzme tavsiye edilebilir örneklerdir. Dengesiz gelişmeye
sebep olabileceğinden tek yönlü aktivitelere izin verilmemelidir. Ritmik ve sakin hareketler günümüzde popüler olan sarsıntılı,
düzensiz ve vahşi hareketlere tercih edilmelidir.
Oturarak çalışma, ayakta çalışmaya nazaran yararlıdır. İnsanların oturarak, ayakta veya diğer formlarda çalıştıkları işlerin
tasarımlarında, onları en az zorlayacak tarzlar sağlanmaya çalışılmalıdır. Bunun için de daha çok insanın diz, kalça, dirsek ve göz
yükseklikleri ile el ye ayakların uzanma ve açılma alanları göz önüne alınmalıdır.
Çalışma esnasında vücut duruşlarında bireysel tercihler de söz konusudur. Örneğin bilgisayarda yazı yazarken bazı çalışanlar
klavyeyi kol seviyesinin altında tutarlar.
Bazıları ise klavyeyi yüksek seviyede tutmayı tercih ederler. % 5’lik ve % 95’lik yüzde oranları dizaynın ölçüleri ve kişisel tercihler
dikkate alındığında gerçekten çok büyük bir değer aralığı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu nedenle masa yüksekliği veya tezgâh yüksekliğinin tespitinde anlamlı ve kullanışlı verilere ulaşabilmek için elin konumu dikkate
alınmalıdır. Örneğin çalışanların antropometrik özellikleri bilindiğinde (oturarak veya ayakta) yerden el yükseklikleri spesifik
olarak hesaplanabilir. Bu değerler işletmede yürütülen Ergonomik dizayn faaliyetleri kapsamında verimliliği artırıcı yönde, etkin
bir şekilde kullanılabilir.
Oturarak Çalışma
Oturarak çalışmalarda genellikle belirli bir çalışma yüzeyi üzerinde çalışılmaktadır.
Oturma konumunun ayakta çalışmaya kıyasla birçok yararı vardır. Bunlar:
Bacaklardaki statik yük azaltılmış olur.
Doğal olmayan konumlardan sakınmak mümkün olur.
Enerji tüketimi azalır.
Kan dolaşımına daha az gereksinme olur.
Denge ihtiyacını ancak oturarak sağlar. Ayakta durmak ise, düşmeyi engellemek için vücudun katı bir şekilde sürekli uyarıldığı belirsiz bir
aktivitedir.
Eklemlerin ve diğer hareketli noktaların ayakta durma pozisyonunda sabit tutulabilmesi için çok daha fazla enerji tüketilir.
OTURMADA DURUŞ ŞEKİLLERİ
Duruş şekilleri olarak dimdik oturma, ileri kayık oturma, geriye yaslanarak oturma, ayakları/bacakları çaprazlayarak oturma, dikilme ve
sabit desteksiz duruşları sayılabilir. Bunların hiçbirisi en iyi veya en doğru duruş şekli değildir.
Hepsinin avantajları ve dezavantajları vardır. Hiçbirisi tamamen zararlı da değildir. En sağlıklısı duruş şeklimizi sık sık değiştirmektir.
Öne Eğimli Oturmak
Bazı insanlar sandalyelerinin ön kenarları üzerinde veya öne eğilimli oturaklarda dizlerini biraz aşağıya doğru tutarak oturmayı sever. Bu
duruşun pozitif etkisi leğen kemiğinin daha dik olarak durmasını sağlaması ve bir parça (alt arka sırt kısmında) öne kavisli omurga
oluşumuna (lordosise) sebep olmasıdır.
Dezavantajı ise, yorulmaya ve basınca neden olmasıdır. Eğer beden ağırlığının üçte birinden daha fazla bir ağırlık ayaklara, bacaklara
verilecek olursa rahatsızlık hissedilir, kalça üzerinde aşırı basınç oluşur.
Geri Kaykılarak Oturmak
Kavisli omurga oluşumu biraz tetiklenir ama biraz daha doğaldır. Ağırlığı oturağa aktardığı için bu tip duruş şekli, omurga üzerinde ağırlığı
ve basıncı (%20 oranında) azaltır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
20
Bacak Bacak Üstüne Atmak
Kalça üzerinde basıncı çok büyük oranda ve rahatsız edici bir şekilde artırdığından çok kötü bir oturma şeklidir. Zaten bu şekli değiştirmeden
uzun süreler oturulamaz. Sık sık bacak değiştirerek dinlenme sağlasa da bu dinlenme hissi giderek daha kısa süreli olur.
Bazı araştırmacılar, bu tarzın omurganın doğal kavis yapısını desteklediğini savunmaktadırlar. Eğimli oturakların stabiliteyi artırdığı ve
enerji harcamalarını düşürdüğü düşünülür. En sakıncalı oturma, bacak bacak üzerine atarak oturmadır.
Dikilmek
Sağlıklı bir duruş şeklidir. Dikilmek alt sırt optimal şeklini oluşturan beden ve boyun denge hallerini alırlar. Ama kalça, dizler, bilekler,
ayaklar üzerindeki ağırlığı artırır ve kalp ve damarlar ayaklara dik olarak servis işi artar. Her bir duruş şekli gibi uzun süreli olanı zararlıdır.
Oturmadan ayağa kalkma hâlini almak ise disklerin sağlığına, su dolaşımına, sünger etkisi ile kas ve kıkırdakların esnemesine faydalıdır.
Ancak bu geçiş esnasında diz üzerindeki basıncın yaklaşık yedi kat artması bazı (yaşlı veya sakat) kimselerde kazalara sebep
olabilmektedir.
Dengeli ve Dengesiz Duruşlar
Desteksiz oturanlar bilinçsiz bir şekilde kendilerini en az enerji kullanımında dengeleyecek duruş şekillerine sokarlar.
Dengesiz oturuşlar
Bu tür arka dayanaksız ve kolluksuz oturanlar arasında en çok rastlananlar
(a) öne eğilerek, kolların baldırlarda dinlendiği
(b) arkaya yaslanarak ayak ayak üstüne atılmış dizlerin parmaklar tarafından sarmalandığı duruş şekilleridir.
Bu iki duruş da diğer oturuş şekillerine göre daha az kas enerjisi kullansa da alt sırt diskleri üzerinde çok yüksek basınç oluşturabilir.Böyle
oturanlar rahatsızlıklarını dindirmek için bazen yaptıklarının tersini yaparlar.
Doğru postürde amaç vücut parçalarının birbirlerine fiziksel desteğini sağlamak, rahat nefes almak ve kan dolaşımı sağlamaktır.Hareketsiz
çökük postürlerde ise ağırlığın çoğunun vücudun o görev için tasarlanmamış kısımlarına binmesi hâli vardır.
Omurgadaki baskıyı azaltmak için dizler kalçadan yukarıda olmalıdır. Dizlerin kalçadan aşağıda olması vücutta genel bir çözüşü
getirir.Minimum enerji harcaması ve dizlerin düzgün bir şekilde durması için ayaklar hafif ileride olmalıdır.
Bacak bacak üzerine atmak leğen kemiği ve belde baskı oluşmasına sebep olmaktadır. Bu, kısa periyotlu oturmalar da sorunlara yol
açmaz; fakat huy hâline geldiğinde belin alt kısımlarında kalıcı değişimler (deformasyonlar) olabilmektedir.
Boyun ileride tutulmamalıdır. Boyunu çevreleyen kas yapıları başın ağırlığını omurganın tepesinde hafif kasılmalarla dengede
tutmak için dizayn edilmişlerdir. Çökük duruşta ise boyun ileri doğru uzatıldığından, ince boyun kasları düşmek üzere olan kafanın
ciddi miktardaki ağırlığını yüklenmek zorunda kalır ve yanmaya veya tutulmaya başlar.
Hareketsiz çökük postürde omurların arasındaki diskler, desteklenmeyen omurga üzerine gerilir ve zayıflar. Omuz kasları bel
kaslarından istedikleri desteği alamadıklarından kolların tüm ağırlığını dengelemek zorundadırlar ve bu kaslarda da yanma ve
tutulmalar olur. Çökük postür zarar verir.
Ayrıca büzülmüş göğüs kafesi solunumda yetersizliğe neden olur. Baskı altındaki sindirim organları vazifelerini iyi yapamaz ve
bozuk şekil yüzünden sıkıştırılan damarlar ve organlarda dolaşım sağlıksız olur.
Hareketsiz çökük postürde yaşanan sorunların bazıları bu postürün alternatifi olan ve bir bakıma destek ve dengenin daha çok
sağlandığı katı postür için de geçerlidir. İnsan öne doğru gerildiğinde, kalıcı bir dik oturuş yapar. Ancak bedenin kullanımına
yönelik disiplinler şimdilerde dik oturma alıştırmalarının eklemler ve göğüs kafesi çevresi omurga yapısına zararlı olduğunu
kavramışlardır.
Otonom sistemimiz devamlı (sabit olarak) bizi dengemizi en iyi şekle sağlayabileceği düzleme, dik pozisyona getirir, çünkü böylelikle en
az enerji harcaması ile kendimizi dik olarak dengede tutabiliriz. Zira leğen kemiğini geriye doğru eğen bir eğim üzerinde oturan
(kaslarla bağlantı yerlerini de oluşturan omurganın dinlenme hâlindeki alt kısımlarındaki) kemiklerde oluşan otonom his, bu
eğilmeyi karşılayıp kapayabilmek için (göğüs kafesi ile omurganın bağlantı hattı olan) ya bel kavisini artıracak ya da karın kaslarını
bedenin öne doğru eğilmesini dengelemek amacıyla gerecektir.
Abartılmış bel kavisi göğüs kafesinin eğilmesine neden olur ve tam kapasite ile açılmasına engel olur, boyun bölgesindeki telafi
edici aşağı doğru çekim, kafatasının arka kısmındaki eklemi çevreleyen alanın üzerine fazladan gerilim koyar. Sinüs, boyun ve nefes
alıp verme gibi problemlerinin ortaya çıkması kesindir.
Mirasçısı olduğumuz otonomsal his, eğim yapan oturak ile başa çıkma yollarını araştırırken, çoğunlukla genel bir çöküş hâlini daha az gerilim
ile kısa vadede tedavisini tercih eder ve böylelikle daha az enerji harcamış olur. Aslında birçok yetişkinin ve okullardaki çocukların çökerek
sıralarında oturmasının nedenide budur. Bu, dizlere doğru oturağı eğmenin kaçınılmaz sonucudur.
Sonuç olarak, yeniden keşfetmemiz gereken ilk şey, tasarımımızdan miras aldığımız vücudumuzun dik şeklini sağlayarak kemiklerimizi düz
bir yüzeye yerleştirmektir.
DURUŞ DEĞİŞİKLİKLERİ
Oturma rahatsızlıklarının genel bir belirtisi sürekli duruş değişiklikleridir. Bu rahatsızlıkların sebepleri:
Rahatsız veya kötü ayarlanmış sandalyeler
Sert zeminlerin - oturma yüzeylerinin - deri üzerindeki yüksek basıncı,
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
21
İnsanın az enerji harcadığı denge halini bulmaya çalışırken kas gruplarının yorulması
İşi sürekli bir kas grubundan diğerine aktarma
Ağır ve sıkı çalışılan ama az hareket edilen işler
Yetersiz dinlenme aralıkları
Sıcaklık ve nem
Fazla vücut ağırlığı
Sıkıntı ve stres
Hareketsiz uzun süre oturmalar, varisli damar oluşumuna, damarda kan pıhtılaşmalarına, akciğer damarlarında tıkanmalara da neden
olabilir. Rehabilitasyon uzmanları her 15 dakika veya civarında sık sık ağırlık değişiklikleri yapmanın bozulan kan dolaşımı nedeniyle
oluşan doku tahribini engellemede ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadırlar.
OTURARAK ÇALIŞMA
Ofis çalışanlarında rahat sandalye ve mobilya tasarımlarının üretim verimini yaklaşık %25 artırabildiği bilinmektedir. Bu tip mobilyaların
dizaynı oturuş esnasında oluşan sırt sağlığı problemlerinin önlenmesinde de önem kazanmıştır.
Sandalyenin doğru postürü ve rahatlığının çalışma yeri ve görev ile beraber sağlaması önemlidir. Yetersiz veya kötü oturuş yorgunluğa,
kötü performansa ve işin etkilenmesine neden olmaktadır. Rahat oturma şartları verimliliği %30 artırabilmektedir. Ergonomik açıdan
bakıldığında oturarak iş gören biri %30 ayakta, ayakta iş görende %30 oturarak iş görmelidir. Çalışma sisteminde gereksiz ayakta durmalara
meydan verilmemeli, işçi mümkün olduğunca oturtulmalıdır.
İş yerindeki operatörün kullandığı sandalye şu nitelikleri taşımalıdır:
Arkalığı, lumbar bölgesine destek veren, hem aşağı-yukarı, hem de içe-dışa doğru hareket ederek ayarlanabilen, vücudun
dönüşlerinde kolların ve kaburga kemiğinin çarpmasına neden olmayacak darlıkta olmalıdır.
Oturağı, yüksekliği kolay ayarlanabilir (pnomatik vb.), dönebilir, rahatlığı
artıracak ve sıcak havalarda terleme nedeniyle oluşan problemleri azaltacak, dokuma kumaşla kaplanmış olmalıdır.
Oturak yüksekliği, ağırlığın oturağa yüklenmesini sağlayacak boyutlarda olmalıdır. Aksi hâlde üst bacağa binen ağırlık, bacağın kısa
sürede yorulmasına neden olur.
Oturma yüzeylerinde dikey ayarlama, sandalye veya tabure yüksekliğinin değiştirilmesiyle sağlanabilir.
Sırttaki eğilmeyi azaltmak için oturak desteği eğimli olmalıdır. Oturağın ön kısmındaki yatay çizgiyle 3-8 derecelik eğim, kalçanın
eklem yerindeki bükülmenin azalmasını ve oturur pozisyondaki iş postürünün, özellikle çalışanın mesaisinin büyük kısmını
oturarak geçirdiği işlerde, düzeltilmesini sağlamaktadır.İş yerinde kullanılan sandalye veya tabure çok dayanıklı olmalıdır, örneğin
beş ayaklı geniş tabanlı olanı, dört ayaklı olana tercih edilmelidir.
Oturarak çalışma ortamlarının tasarımında göz önünde tutulacak bazı ipuçları:
Çalışma esnasında kullanılan malzemeler büyüklük, ağırlık, biçim ve yer itibarı ile içlerindeki parçaların basit kavrayışlarla
alınabileceği tarzda şekillendirilmelidir.Azami kavrama alanı biraz daha büyükçedir. Örneğin, masa başında yapılan işlerin büyük
çoğunluğunda, masanın kenarı insanın gövdesinden 5-10 cm kadar uzaktadır. Böyle bir durumda, kollarını masaya dayamadan
çalışan insanın elleriyle iş gördüğü merkez, gövdesinden 25-30 cm; kollarını masaya dayayarak çalışan bir insanın elleriyle iş
gördüğü merkez ise gövdesinden 30-40 cm öndedir.
Erişilebilen üç boyutlu çalışma alanı haritası açıkça göstermiştir ki, erişim uzunluğu erişim yönüne bağlıdır. Bir hava aracı
koltuğuna kemeri bağlanmış hâlde oturan bir operatör tarafından erişilebilen alan çok dikkatli bir şekilde Amerika Hava Kuvvetleri
tarafından kullanılmıştır.Vücudun profil diyagramları erişim mesafelerine göz atmayı kolaylaştırmıştır.
Çalışma alanı, çalışan kişinin yerinden kalkmadan ve ek olarak eğilme hareketi yapmadan ulaşabileceği uzaklıkta olmalıdır. Eğer bir
çalışma alanında çalışılan nesnelerin konulduğu kaplar varsa, bu kaplar çalışan kişinin koluyla erişebileceği uzaklıkta olmalıdır.
Çalışan kişinin uygun çalışma alanı en az 25*25 cm boyutlarında olmalıdır. Bu alana göre malzeme tedarik için kullanılan kutular
çalışma alanına en az 25 cm uzaklıkta konulmalıdır. En etkin çalışma hareketlerini sağlamak açısından tedarik kutuları, çalışma
alanın sağ ya da sol köşesine 41 cm uzaklığı aşmayacak şekilde konulmalıdır. Çalışma alanının yanında bulunan “malzeme tedarik
kutuları” için ise, çalışanın kaslarını yormayacak, omuz bölgesine fazla yüklenme yapmayacak şekilde düzenlemeler
getirilmelidir.Aletler kolay ulaşılacak yerlere yerleştirilir.
Vücudun eğilmesi ve bükülmesi istikrarsız hareketlerdir. İşçi eğilmeden ve bükülmeden aynı miktarda yapacağı işten, eğilerek ve
bükülerek daha fazla zaman kaybeder ve yorulur.Çalışan ile çalışma malzemeleri arasındaki mesafe minimumda tutulmalıdır.
Çalışma yüksekliği, her zaman çalışılan masanın yüksekliğine eşit olmayabilir. Üzerinde çalışılan iş parçası veya düzeneğin
yüksekliği de dikkate alınmalıdır. Masa yüksekliği buna göre daha alçak veya masa yüksekliği belli ise oturma yüksekliği buna göre
daha yüksek seçilebilir.
Oturarak çalışma şeklinde ayarlanabilir ayak desteği kullanılmayacaksa ya da bilgisayar terminali veya diğer bilgisayar ekipmanları
kullanılıyorsa, çalışma alanı yüksekliği 81 santimetreden aşağı (66 santimetreye kadar) çekilebilir.
Oturma yeri ölçüleri (yüksekliği, derinliği ve genişliği) antropometrik normlara göre belirlenir. Genelde çalışma yüksekliği sabit
kaldığı için, oturma yüksekliği (35-50 cm) ayarlanır
Oturma genişliği (istatistik dağılımın üst sınırları ve tercihen %95 değerleri kullanılarak bulunduğunda) ise 40-43 cm’dir.
Oturma yüzeyinin öne eğik olması rahatsız edicidir. Nitekim oturanlar arkalığa dayandıklarında ileri kaymaya başlarlar. Oturma
yüzeyi kaygan olmasa da sırta dayanmak, kalçada öne doğru bir itiş oluşturur ve zamanla rahatsızlık verir.Ayarlanabilir ofis
sandalyesi ve ayak desteği için tavsiye edilen ölçüler.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
22
Montaj ve tamir işlerinde kolu vücuttan uzak tutmak gerektiğinde, iş devirleri sırasında sabit kalmak gerektiğinde veya beceri
işlerinde bacak ve kolların yaslanması ve çalışma dengesini sağlaması için kol destekleri kullanılmalıdır.
Oturularak çalışılan ya da zaman zaman oturulan işlerde sandalye arkalığının ayarlanabilir ve de insan ölçü ve formuna uygun
olmalıdır. Zira oturma yerinin rahatlığını artıran bir yapısal özellik de, lumbar (belin arkası, sırtın altı) ve sırt bölgelerini
destekleyen arkalıktır. Arkalığın desteklemesinde en önemli bölge lumbar bölgesidir.
Ayakta yani masanın altında, ayak altı destekleri kullanılmalıdır. Eğer çalışma alanını sekreterlerin çalışma alanı gibi yalnızca bir
kişi kullanıyorsa ayak desteği aranmayabilir. Farklı boylardaki operatörlerin uyumu için iş yerlerinde podest (ayak desteği)
bulundurulur.
Çalışma yerine uyumunu sağlayan platformlar veya basamak desteklerinde amaç, desteğe dayanarak postürde değişiklik
olmamasını sağlamak, ayrıca çalışma yerine yabancı olanlar için tökezleme riskini göstermektir. En doğrusu, bu tür platform veya
basamakların hareket edebilir tasarlanması ve kullanılmadığında ortadan kaldırılmasıdır.
Oturularak yapılan işlerde pedal sayısı ikiden fazla olmamalıdır. Ayrıca ayak pedallarının geri çekme yayları uygun kuvvette olmalı
ve mümkün olduğunca ayak topukları geri dayanabilmelidir.
AYAKTA ÇALIŞMA
Kişilere yüksek hareket serbestliği sağlayan ayakta durarak çalışma genellikle bir makine ile çalışıldığında tercih edilir. Ancak ayakta
durarak çalışan bir insana ait çalışma yüksekliği uyumunu sağlamak, oturarak çalışan bir insana göre daha zordur. Zira aynı iş için kısa
boylu kadınlar ile uzun boylu erkekler için uygun olan masa yükseklikleri arasındaki fark 25 cm’ye kadar ulaşmaktadır. Masa ve tezgâh
yüksekliği uzun boylu erkeklere göre tasarlanır.
Ayakta çalışma konumunun yararları şöyle özetlenebilir:
Ayakta iken insan oturma konumuna göre uzanarak bir şeye daha kolay ulaşabilir.
Ayakta duran insan, ayakları için oturma konumundan daha az yere ihtiyaç duyar.
Ayakların titreşim duyarlılığı çok yüksektir.
Ayakta durmak çok az adale aktivitesi ile sağlanır ve dikkat gerektirmez.
Vücut, ağırlığı ile daha büyük kuvvetler uygulanabilir.
Bel omurlarındaki disklerde basınç daha azdır.
Gövde kaslarının gücü ayakta iken, yarı oturur veya oturur pozisyona göre iki kat daha büyüktür.
Doğru şekilde ayakta durulduğunda bedenin ağırlığı eşit olarak dağıtılmıştır. Kulağın altından aşağıya çizilen bir hat ayak
bileklerinin merkezinden geçmelidir. Eğer bu çizgi öne doğru düşerse, boyun kasları ve omurga başı destekleyebilmek için
normalin üzerinde bir strese karşı koymaktadır.
Kafa doğru pozisyonundan ileride tutulduğunda, omurganın normal kavisinde dengeleyici değişiklikler oluşur. Eğer bu
değişiklikler uzun bir süre devam ederse, beden mekanizmasında her açıdan bu sürekli değişikliklerin ürettiği etkiler oluşur.
Baş diğer tarafta tutulduğunda da veya leğen kemiği ileri veya geri eğildiğinde de benzer problemler oluşabilir. Problem esas
olarak bu alışkanlık hâlini alan duruş hatalarının nasıl düzeltileceğini bilmektir. Bu yüzden bu bölgede normalden en ufak bir
kayma dahi çok geniş bir spektrumda istenmeyen sonuçları doğurabilir. Böylece, bir kere daha bedenimizin her bir parçasının
birbirleri ile ne kadar ilişkili olduğunu görmekteyiz.
Ayakta doğru duruş biçiminde (çoğu zaman yapıldığı gibi başın ön kısmı değil) başın tepe kısmı en üst nokta olmalıdır.
Otururken, omurga serbest bırakılmamalı ve eğilmesine izin verilmemelidir.
Malzemeleri kaldırmak ve indirmek ağır bir iştir ve yaralanmaya varan kazalara neden olabilir. Bacak kaslarını kullanarak doğru
bir kaldırma tekniği sayesinde kaldırma işi gerçekleştirilmelidir. Malzemelerin vücudu fazla eğip ve bükmeden yavaşça indirilip,
kaldırılması güvensiz hareketlerden meydana gelebilecek sırt ağrıları riskini azaltacak ve daha istikrarlı çalışmaların
yapılmasını sağlayacaktır. Malzemelerin vücudun ön tarafından kaldırılması işçiler için daha az yorucu olur. Böylece işçinin
verimliliği devam ettirilir.
Başka bir açıdan, süpürmek ya da kazmak gibi tekrar edilen hareketlerde ise sık sık pozisyon değiştirerek veya ara verilerek
zorlanan kasların dinlenmesine imkân tanınmalıdır.
Kontrol ve elle işlemek gibi bazı işlemler için çalışanlar iki kollarını beraber kullanabilirler. Ağır olan malzemeyi kaldırma gibi tek
kolun yeterli olmadığı anlarda da iki kol birden kullanılabilir. İki kolun kullanılmasıyla uzanma mesafesi artış göstermektedir.
Böylelikle etkin uzanma mesafesi 51 cm’ye ulaşmıştır.
İş görenlerin çalışma yüzeyleri alçak olduğunda öne ve masa yüzeyine eğilerek çalışmaları çok yorucu ve duruş sağlığı açısından da
sakıncalıdır. Araştırmalar sonucu, masa yüksekliğinin 92-105 cm arasında değişmesi gerektiği bulunmuştur. Ayrıca masa üst
seviyesinin iş gören dirseğinden 5-10 cm daha aşağıda bulunmasının verimli bir tasarım olduğu kabul edilmiştir.
Masa ve makine yükseklikleri (genel olarak ayarlanmadığı için) genelde uzun boylu erkeklere uyum sağlayacak (ve diğer çalışanlar
için podest -ayak desteği - kullanılması) şekilde düzenlenir. Ayakta yapılan işlerin çalışma yükseklikleri cinsiyetlere göre ayrıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
Ağır işlerde elin dirsek seviyesinden yaklaşık 15 cm aşağıda durması operatöre rahat çalışma imkânı tanır ve bu sayede kolun
hareket etkinliği artar.
Hafif parçaların montajında ise kolun kaldıraç kuvveti göz önüne alınarak faaliyetin dirsek seviyesinden yaklaşık 5 cm aşağıda
tutularak gerçekleştirilmesi gerekir.
Dikkat gerektiren işlerde ise dirseği veya kolun alt kısmını desteklemek faaliyetin daha verimli şekilde sürdürülmesini mümkün
kılar. Bu tip işlerde el yüksekliğinin dirsekten 8 cm yukarıda tutulması önerilmektedir. Bunun gerekçelerinden biri ise küçük
parçaların ve detayların göz tarafından rahat algılanmasını sağlamaktadır.
YARI OTURARAK ÇALIŞMA
Yarı oturarak çalışmalara örnek olarak inşaat projelerinin çizimi gösterilebilir. Çoğunlukla bu tür çalışma yüksekliği 112 cm’dir. Bu tarz
çalışma yapanlar, yarı oturarak çalışma şekline uygundur.
Bacaklar için gereken açıklığın bulunmaması ve çizilen teknik çizimlerin üstüne doğru eğilme yapılmaması çoğunlukla bacaklarda ve
vücudun sırt kısmında statik yüklenme yapabilir. Yarı oturarak çalışılan yerde basit olarak yüksekliği değişken bir oturma setinden
bahsetmek doğru olmaz. İşlemler için çalışma yüzeyine uygun olarak, sabit duran, tabandan yüksekliği 102 cm olan bir oturma seti
kullanılmalıdır.
Oturma setinin yerden yüksekliğinin 102 cm olmasının iki nedeni vardır.
1-İlki, kullanılan sandalyeler kolların çalışması için en iyi yüksekliğe çıkarıldığında güvenli bir durum oluşturmayabilir.
2-İkinci nedeni ise sandalyenin birçok kullanıcı tarafından kullanılması durumunda birden farklı yükseklik ortaya çıkacaktır.
Bu, ayarlanma sürecinin uzamasına neden olacaktır. Eğer kullanılan oturma seti 102 cm’den daha kısa olursa sabit duruşlu çalışmalarda
eğilme hareketine neden olur. Bu hareket de uzun boylu çalışanların vücudunda sırt bölgesinde ve omuzlarda fazladan yüklenmeye neden
olur.
Çalışma alanı çalışma masasında (tezgâhında) kullanılan ekipmanlarla 10-30 cm arası yükseltilebilir. Yarı oturarak çalışma şeklinde
kolların hareketi için gerekli olan açıklık en az 51 cm olmalıdır.
ÖZET:
•Postür Bilimi, otururken, yürürken ve ayakta dururken vücudun nasıl taşınması konularıyla ilgilenir.
•Çalışma yaşamındaki duruşlar, “oturma” ve “ayakta” olmak üzere iki konumda değerlendirilmektedir. Bu postür şekillerinden hangisinin daha
uygun olduğu ise, “görevin özelliği” ve “çalışan kişinin zorlanması” açısından ele alınır.
•Ayakta dururken vücudun hareketleri ile, gerektiğinde vücut ağırlığını kullanarak yapılan iş kolaylaştırabilir. Yapılan iş, elin sakin tutulmasını
ve gözlemi gerektiriyorsa ya da ince bir iş ise oturarak çalışma tercih edilmelidir.
•Bel kemiğinin üst kısmı konveks, bel (lumbar) ve boyun kısmı konkav (lordosis)dır. Beldeki sağlıklı konkavlığa “lumbar lordosis” denir.
Sırttaki eğiklik kaburga kemikleri sayesinde neredeyse sabitlenmiştir. Boyun ve bel kolayca esnetilebilir veya düz veya konveks şekiller
(kyphosis) verilebilir.
•Postür (duruş), vücut parçalarının mekanik etkileşimi ile meydana gelir. Bunlar bel kemiği (vertebrae), pelvis (leğen kemiği), omur diskleri,
kaslar ve deridir.
•Oturma hâlinde zorlanmanın az olması yüzünden, genel olarak oturmayı ayakta durmaya tercih etmek gerekir. Ancak, ayakta durma sırasında
bacaklarda kan dolaşımını bozan ve varis oluşumuna yol açabilen şiddetli kan toplanmaları, damar iltihaplanmaları, eğri bacaklılık ve sindirim
şikâyetleri oluşabilir.
•Ergonomik açıdan bakıldığında oturarak iş gören biri %30 ayakta, ayakta iş görende %30 oturarak iş görmelidir. Çalışma sisteminde gereksiz
ayakta durmalara meydan verilmemeli, işçi mümkün olduğunca oturtulmalıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
24
ÜNİTE 7
Gürültü, rahatsızlık veren ya da huzuru bozan ve ses dalgaları hâlinde yayılan bir enerji şeklidir. Gürültü, insanların işitme sağlığını ve
algılamasını olumsuz yönde etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengelerini bozabilen, çalışma performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve
sakinliğini yok etmek suretiyle niteliğini değiştiren önemli bir çevre kirliliğidir.
GÜRÜLTÜ
Ses : Maddenin titreşimi (vibrasyonu) ve bu titreşimin hava ve su gibi bir ortam içinde iletilerek kulağa gelmesi ses olarak tanımlanır.
Ses, elastik bir ortam olan havada, mekanik titreşimlerden oluşan ve havanın statik basıncına ek olarak gelen basınç değişiklikleridir.
Kulak, akustik enformasyon açısından sinyali alan, çeviren ve beyine ileten bir ara elamandır. Ses algılanırken iki büyüklük önemlidir. Ses
dalgalarının genişliği ve frekansıdır. Ses dalgalarının frekansı sesi ince veya kalın duymamızı sağlar.Kulak, anatomik ve fonksiyonel olarak
üç kısma ayrılır. Bunlar; dış, orta ve iç kulaktır.
Dış kulak: Dışarıdan gelen ses dalgaları, dış kulak tarafından toplanır ve kulak kanalından geçerek kulak zarına ulaşır. Gelen ses dalgaları,
dalgaların yoğunluğuna ve frekansına bağlı olarak kulak zarını titreştirir. Kulak kepçesinin ve yolunun rezonans (titreşim) etkisi, sesin
kulak zarına gelinceye kadar ses şiddeti düzeyini 10-15 dB kadar artırır.
Orta kulak: Kulak zarı aracılığı ile gelen ses, orta kulakta üç kemik vasıtasıyla (çekiç, örs, üzengi) oval pencereye gönderilir. Kulak kemikleri,
kulak zarından gelen sesin yoğunluğunu, oval pencereye vardığında 22 kat artırmış olur. Hem dış, hem de iç kulak hava ile doludur. Östaki
borusu, yutak ile bağlanarak, orta kulaktaki hava basıncının dış basınca eşit olmasını sağlar.
İç kula : İç kulak su gibi bir akışkanla (endolymph) doludur ve basınç ayarlamasına gereksinim duymaz.
Hava moleküllerinin daha şiddetli biçimde harekete zorlanıp, basıncın daha fazla arttığını, sesin daha şiddetli geldiğini tespit ederiz.
Ses, havanın titreşimine bağlı olan bir olay olmakla beraber, sesin iki özelliği önem taşır. Bunlar sesin frekansı ve sesin şiddetidir.
Ses Frekansı, ses dalgalarının saniyedeki titreşim sayısıdır ve Hertz (Hz) ölçü birimi ile ifade edilir (rezonans, tınlaşım).
İnsan kulağı 20 ile 20000 Hz arasındaki seslere karşı duyarlıdır. Bu frekansın altındaki “infrasonik” ve üstündeki “ultrasonik” sesleri insan
duyamaz.
Şişman bir insan ile zayıf bir insan arasında ses frekans farkı vardır. Bu fark erkek ile kadınlar arasında da bulunur. Erkeklerin
konuşmaları ses frekans değeri: 100-8500 Hz arasında değişirken, bayanların konuşma ses frekans değeri: 150- 10000 Hz arasında
değişir.
Bas sesin frekansı düşük, tiz seslerin ise frekansı yüksektir. Erkekler daha bas seslere inebilir, kadınlar ise daha tiz seslere çıkabilirler.
Sesler, harmonik ses basıncı değişimlerinin oluşturduğu sesler yani, arı sesler (saf ton), iki ya da daha çok arı sesin birleşmesinden oluşan
sonucunda harmonik olmayan (periyodik) sesler ve ne harmonik ne de periyodik olmayan zamanla değişimi gelişigüzel olan karmaşık
(kompleks) sesler olmak üzere üç grupta ele alınabilir. Harmonik sesler, tek frekanstan oluşmuş seslerdir ve bunlar çoğunlukla yapaydır.
Genellikle, ses kaynaklarının çıkardığı sesler tek frekanslı değildir.
“Tetik Bölgesi” olarak bilinen insan kulağının en hassas olduğu bölge 1000 ve 5000 Hz arasındaki frekans değerleridir. İnsan bu frekans
bölgesinde oluşan sesleri, karşısında konuşan insanı görmeden de algılayabilir.
Ses şiddeti (yeğinliği), sesi oluşturan titreşimlerin atmosferdeki basıncıdır (birim yüzeye düşen ses gücü, basıncı, yeğinliği) ve “Desibel” (dB)
ölçü birimi ile ifade edilir ve “Odyometre” veya “Desibelmetre” ile ölçülür. 0,0002 mikrobar (dyn/cm2) basınç yapan ses, “duyma eşiği” (duyma
sınırı) olarak nitelendirilir ve 0 dB olarak kabul edilir.
İnsan kulağının duyabileceği (hissedebileceği) maksimum ses şiddeti 130 dB (2000 dyn/cm2) dir ki bu basınçtaki ses, kulakta ağrı yapar ve
“ağrı duyma eşiği” olarak kabul edilir. Bazı iş türleri için kabul edilebilir ortama gürültü değerleri tespit edilmiştir. Bu değerler, zihinsel
çalışma için 50 dB, normal büro çalışması için 60 dB, daktilografi odası için 70 dB, fabrika ortamı için 80 dB ve maksimum sınır 90 dB’dir.
Gürültü kaynaklarının bileşik etkileri de bulunmaktadır. Örneğin, her biri kendi başına 90 dB gürültü çıkaran iki tezgah, aynı yerde
beraber çalıştığında ortamın gürültüsü 93 dB’e çıkacaktır.
Eğer bir ses kaynağı 1 metre uzaklıkta 90 dB şiddetinde ses çıkarıyorsa, ses düzeyi 2 metre uzakta 84 dB, 4 metre uzakta ise 78 dB
olmaktadır.
İki gürültü kaynağının olması durumunda (yaklaşık değerlerdir);
Aynı ise, +3 dB eklenir,
Fark 2 ise, gürültülü olana +2 dB eklenir,
Fark 4 ise, gürültülü olana +1,5 dB eklenir,
Fark 5 ise, gürültülü olana +1 dB eklenir,
Fark 10 yada daha fazla ise, gürültülü olan AYNI kalır.
Gürültü Yönetmeliği’ne (23.12.2003 tarihli) göre,
En yüksek ses basıncı (Ppeak): "C"-frekans ağırlıklı anlık gürültü basıncının maksimum değerini,
Günlük gürültü maruziyet düzeyi (LEX, 8 saat) (dB(A) re.20 μPa) : TSE 2607 ISO 1999: 1990 standardında tanımlandığı gibi, sekiz
saatlik iş günü için, anlık darbeli gürültünün de dahil olduğu bütün gürültü maruziyet düzeylerinin zaman ağırlıklı ortalamasını,
Haftalık gürültü maruziyet düzeyi (LEX, 8 saat) : TSE 2607 ISO 1999: 1990 standardında tanımlandığı gibi, günlük gürültü maruziyet
düzeylerinin sekiz saatlik beş iş gününden oluşan bir hafta için zaman ağırlıklı ortalamasını ifade eder.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
25
Maruziyet Sınır Değerleri ve Maruziyet Etkin Değerleri de şu şekilde verilmiştir:
Maruziyet sınır değerleri: LEX, 8h = 87 dB (A) ve Ppeak = 200 μ Pai
En yüksek maruziyet etkin değerleri: LEX, 8h = 85 dB (A) ve Ppeak = 140 μ Paii
En düşük maruziyet etkin değerleri: LEX, 8h = 80 dB (A) ve Ppeak = 112 μ Paiii
Burada, LEQ değeri, eşdeğer ses düzeyini, LEX ise gürültünün dozunu ifade eder.
İşçiyi etkileyen maruziyetin belirlenmesinde, işçinin kullandığı kişisel kulak koruyucularının koruyucu etkisi de dikkate alınarak maruziyet
sınır değer uygulanacaktır.
Maruziyet etkin değerlerinde kulak koruyucularının etkisi dikkate alınmayacaktır.
Günlük gürültü maruziyetinin günden güne belirgin şekilde farklılık gösterdiğinin kesin olarak tespit edildiği işlerde ve aşağıdaki şartlara
uyulmakkaydı ile maruziyet sınır değerleri ve maruziyet etkin değerlerinin uygulanmasında günlük maruziyet değerleri yerine haftalık
maruziyet değerleri kullanılabilir:
Yeterli ölçümle tespit edilen haftalık gürültü maruziyet düzeyi 87 dB (A) maruziyet sınır değerini aşmayacaktır.
Bu işlerdeki riskleri en aza indirmek için yeterli önlemler alınmış olacaktır.
TİTREŞİM
İnsan, hava basıncındaki bir titreşim olan sesi ancak kulağı ile algılayabilirken, mekanik titreşimi algılayabilmek için özel bir duyu
organına gereksinim duymaz. Kaslarda ve deride mevcut çok sayıdaki çeki ve basıya duyarlı organ sayesinde titreşim algılanır ve beyin
tarafından değerlendirilir.
Titreşim teorisi cisimlerin ve ilgili kuvvetlerin salınımlı hareketleri ile ilgilenir.Salınımlı hareket harmonik hareket olarak adlandırılır.
Gelişigüzel veya uzun zamanlı periyodik olmayan hareket eğrileri görülmektedir.
Titreşim ölçümlerinde, titreşim düzgün ise; ivmenin etkin değeri (rms) m/sn2 cinsinden oktav bantları ile ölçülür.
Titreşim, insan vücudunun titreşimle temasta olduğu noktalardan ölçülür. Lokal titreşimde ölçüm, elle tutulan veya aletin çalışan kısmı
üzerinden, tüm vücut titreşiminde, oturulan veya ayakta durulan noktalardan ölçülür. Titreşim, vücuda yayıldığı nokta veya bölgeye en
yakın yerden ölçülür. Eğer iletim esnasında bir engel veya diğer faktörler etkili ise bunlar ölçüm esnasında göz önünde bulundurulur.
Ölçüm cihazı üreten ve tedarik eden firmalar, alıcıya bunlarla ilgili her türlü bilgiyi (kullanım, kalibrasyon, bakım, hassasiyet, yardımcı
parçalar) sağlamak zorundadır. Ölçen ve analiz eden cihazlar her ölçümden önce uygun şekilde kalibre edilmelidir. Ayrıca, bu cihazlar belli
aralıklarla test edilmeli ve kalifiye elemanlarca kalibre edilip saklanmalıdır.
Mekanik titreşimin etkisini anlayabilmek için beş fiziksel büyüklüğün anlaşılması gerekir. Bunlar:
Titreşimin bedene etki noktası
Frekansı
İvmesi
Etki süresi
Etkilenen sistemin özgül frekansı ve rezonans
Birim zamandaki titreşim sayısına titreşimin frekansı denir. Birimi Hertz’dir (Hz). Titreşimin tıbbi ve biyolojik etkisi büyük ölçüde şiddetine
ve maruz kalınan süresine bağlıdır. İnsan vücuduna belirgin etkisi olan titreşimin frekansı ise 1 Hz ile 100 Hz arasındadır.
Fizyolojik açıdan önemli frekans bölgelerinde, titreşim zorlanmalarının şiddeti ivme ile ifade edilir. Titreşim algılama değeri olarak
kullanılan K değerinin esasını da titreşimin ivmesi oluşturmaktadır.
Titreşim Yönetmeliği’ne (23.12.2003 tarihli) göre,
El – kol titreşimi: İnsanda el–kol sistemine aktarıldığında, işçilerin sağlık ve güvenliği için risk oluşturan ve özellikle de damar, kemik,
eklem, sinir ve kas bozukluklarına yol açan mekanik titreşimi,
Bütün vücut titreşimi: Vücudun tümüne aktarıldığında, işçilerin sağlık ve güvenliği için risk oluşturan, özellikle de bel bölgesinde rahatsızlık
ve omurgada travmaya yol açan mekanik titreşimi,
Maruziyet sınır değerleri ve maruziyet etkin değerleri:
El – kol titreşimi için;
Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet sınır değeri 5 m/s2
Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet etkin değeri 2,5 m/s2
İşçinin el–kol titreşimine maruziyeti, bu Yönetmelik Ek’inin A Bölümünün 1. maddesi hükümlerine göre değerlendirecek veya ölçülecektir.
Bütün vücut titreşimi için;
Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet sınır değeri 1,15 m/s2
Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet etkin değeri 0,5 m/s2 olacaktır.
İşçinin bütün vücut titreşimine maruziyeti bu Titreşim Yönetmeliği’ne göre değerlendirilecek veya ölçülecektir.
Mekanik titreşime maruziyet düzeyi; kullanılan ekipmanla yapılan çalışmalardan elde edilen gözlemler ile ekipmanın üreticisinden elde
edilecek bilgi de dâhil olmak üzere, ekipmanda veya ekipmanın kullanıldığı özel koşullarda oluşacak titreşimin büyüklüğü hakkındaki
bilgiler dikkate alınarak değerlendirilecektir.
Bu değerlendirmeler özel aygıt ve uygun yöntem kullanılarak yapılacak ölçüm yerine geçmez.
Titreşim Yönetmeliği’ne göre işveren, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’ne göre yapılacak risk değerlendirmesinde özellikle
aşağıdaki hususları dikkate alacaktır:
Aralıklı titreşim veya tekrarlanan şoklara maruziyet de dahil maruziyetin türü, düzeyi ve süresi
Bu yönetmeliğin 5. maddesinde belirtilen maruziyet sınır değerleri ve maruziyet etkin değerleri
Riske duyarlı işçilerin sağlık ve güvenliğine olan etkiler
Mekanik titreşim ile işyeri veya başka bir iş ekipmanı arasındaki etkileşimden kaynaklanan ve işçinin güvenliğine tesir eden dolaylı
etkileri
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
26
İş ekipmanı üreticilerinin mevzuat gereği verdiği bilgileri
Mevcut ekipman yerine kullanılabilecek, mekanik titreşime maruziyet düzeyini azaltacak şekilde tasarlanmış iş ekipmanının
bulunup bulunmadığı
Bütün vücut titreşimi maruziyetinin işverenin sorumluluğundaki normal çalışma saatleri dışında da devam etmesi durumunda
maruziyetin boyutu
Düşük sıcaklık ve bunun gibi özel çalışma koşulları
Sağlık gözetiminden elde edilen bilgileri, mümkünse yayınlanmış bilgileri
İşveren, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği uyarınca risk değerlendirmesi yapılmasını sağlayacak ve bu Titreşim Yönetmeliği’nin ilgili
maddeleri uyarınca alınması gerekli önlemleri belirleyecektir.
Yapılan risk değerlendirmesiyle ilgili uygun kayıt tutulacaktır. Çalışma koşullarında önemli değişiklik olduğunda veya sağlık gözetimi
sonuçlarının gerektirdiği durumlarda risk değerlendirmesi yeniden yapılacaktır.
Maruziyet etkin değerlerinin aşıldığının tespit edilmesi hâlinde, işveren, mekanik titreşime ve yol açtığı risklere maruziyeti en aza indirmek için
özellikle aşağıdaki hususları dikkate alarak teknik ve organizasyon önlemleri ile ilgili program yapacak ve uygulayacaktır;
Mekanik titreşime maruziyeti azaltan başka çalışma yöntemleri
Yapılacak iş dikkate alınarak mümkün olan en az titreşim oluşturacak uygun ergonomik tasarım ve uygun iş ekipmanı seçimi
Titreşimin zarar verme riskini azaltmak için, bütün vücut titreşimini etkili bir biçimde azaltan oturma yerleri ve el–kol sistemine
aktarılan titreşimi azaltan el tutma yerleri ve benzeri yardımcı donanım sağlanması
İş yeri, iş yeri sistemleri ve iş ekipmanları için uygun bakım programları,
İş yerlerinin ve çalışma yerlerinin tasarımı ve düzeni
İşçilere, mekanik titreşime maruz kalmayı en aza indirecek şekilde iş ekipmanını doğru ve güvenli bir biçimde kullanmaları için
uygun bilgi, eğitim ve talimat verilmesi
Maruziyet süresi ve şiddetinin sınırlanması
Yeterli dinlenme sürelerini kapsayan uygun çalışma programı
Maruz kalan işçiyi soğuktan ve nemden koruyacak giysi sağlanması
İşçiler, hiçbir durumda maruziyet sınır değerlerini aşan titreşime maruz kalmayacaklardır. Bu Yönetmelik gereği alınan önlemlere rağmen
maruziyet sınır değeri aşılmış ise, işveren, maruziyeti sınır değerin altına indirecek önlemleri derhâl alacaktır. Maruziyet sınır değerinin
aşılmasının nedenleri belirlenecek ve sınır değerin yeniden aşılmasını önlemek için gerekli koruma ve önleme tedbirleri alınacaktır.
GÜRÜLTÜNÜN SAĞLIĞA ETKİSİ
Ses etkilenim düzeyi, belli bir zaman aralığında ölçülen ses ile aynı toplam enerjideki sabit seviyedeki sesin ses düzeyidir. Gürültünün
kişisel maruziyet değerini ölçmek için dozimetre kullanılır.
Gürültünün şiddeti arttıkça etkisi de artar. Ses karmaşasının gürültü olarak algılanması, sadece sesin yoğunluğuna değil, ses
karmaşasındaki enformasyon içeriğine ve algılayan kişinin ses olayına karşı takındığı tavra bağlıdır.
İnsan için müsaade edilebilir ses seviyesi azami 80-85 dB oranıdır. Zira, 85 dB üzerindeki ses şiddeti çalışanların işitme seviyesini olumsuz
etkilemeye başlayacaktır.
Yapılan araştırmalar (100-10.000 Hz ve) sürekli olarak 85 dB'den sonraki sesin (gürültünün) insan sağlığında önemli tahribatlara (işitme
kaybı vb) neden olduğunu göstermiştir.
Eşik kayması : Gürültüye uzun süre maruz kalınması durumlarında kulakta geri dönüsü mümkün olmayan değişiklikler oluşur. Buna
kalıcı eşik kayması denir
Geçici sağırlık hâli fark edilmezse, zamanla kalıcı sağırlığa dönüşür. Çok kuvvetli gürültülere, örneğin ağrı eşiğini asan (130 dB) bir
gürültüye çok kısa süre bile maruz kalınsa, bazı duyarlı kulaklarda sürekli sağırlık oluşabilmektedir. Sürekli sağırlıkta duyma hücrelerinde
organik bozukluklar oluştuğundan, bu tür sağırlıkların iyileşme sansı yoktur.
Uzun süreli gürültü maruziyetine bağlı olarak iç kulak içerisindeki tüy hücrelerde meydana gelen bozulmayı (dejenerasyonu) açıkça
göstermektedir.
Kulak patlatıcı gürültü, yüksek darbeli gürültü ve çok yüksek düzeydeki sabit gürültü hariç işitme organındaki kalıcı bozukluğun oluşması
zaman alır ve aylarca, yıllarca veya on yıllarca gürültüye maruz kalındıktan sonra ilerler.
Gürültünün işitme üzerindeki etkilerinde çoğunlukla inanılan tehlikeli bir kanı, kişinin gürültüye alışabileceği veya bağışıklık
kazanabileceğidir. Bu düşünce tamamen yanlıştır. Gürültüye alışılmış gibi görünmesi, kişinin duyma kabiliyetinin bir kısmının zarar
görmeye başladığının kanıtıdır.
Diğer bir tehlikeli kanı ise, gürültü düzeylerinin kulaklarda bir çınlama oluşturmadıkları sürece tehlikesiz kabul edilmesidir. Yüksek
gürültünün bu tip çınlamalar yapacağı doğrudur. Ancak, çınlama olmadığında gürültünün zararlı düzeyinin altında olduğu düşüncesi
doğru değildir.
Gürültüye bağlı işitme kaybının, gürültüde kalma süresiyle ilişkisi: Geçici zararlar gibi kalıcı zararlar da yaklaşık olarak 4 kHz
dolaylarında duyarlılık azalmasıyla baslar ve gürültüden etkilenme süresi uzadıkça, değişim artarak alçak frekansları da kapsamaya baslar
Gürültülü bir ortamda çalışan işçilerin, reaksiyon zamanlarının daha kısa olduğu saptanmıştır. Ancak, gürültülü ortamda çalışma, insanların
titizliğini ve incelikli iş görme alışkanlıklarını olumsuz bir şekilde etkilemekte ve iş kazaları olasılığını da arttırmaktadır. Zira gürültü
gerekli iletişimin de önüne geçebilmektedir.
Çalışma ortamlarında havalı çekiçler (120 dB), perçin işleri (110 dB), testere ve planya makineleri (115 dB), kırma değirmenleri, titreşimli
elekler, taş kesme, gaz türbinleri, kompresörler (100 dB), aspiratörler, motor test atölyeleri, dizel motor makine daireleri gibi sanayi
çalışanlarını yakından etkileyen gürültünün yaptığı zararlar, gürültü ile karşılaşma zamanı ve gürültünün şiddetine göre değişir. Önce
geçici sağırlık sonra kalıcı sağırlık ve sonunda baş ağrıları, uyku bozuklukları, yorgunluk, dalgınlık gibi sinir ve ruh hâlinin bozulması olur.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
27
İnsanların gürültüden etkilenme düzeyleri farklıdır. Bir iş yerinde, dışarıdan gelenlerce rahatsız edici bulunan gürültü, aynı yerde devamlı
çalışan insanlarca aynı oranda rahatsız edici bulunamayabilir. Ancak, iş yerindeki gürültü yüksek sesle konuşmaların işitilmediği bir
düzeye erişmişse, koruyucu önlemleri gerektirecek bir gürültü düzeyinden söz edilebilir. Bu konuda öncelikle ortamın gürültüsü belli
tekniklerle ölçülerek değerlendirilir.
İş yerlerinde gürültünün ölçülmesinde, insan kulağının en düşük işitme referans değeri olarak 15 Mikro Pascal esas alınır.
Gürültünün istenmeyen etkileri şu şekilde özetlenebilir:
İşitme kaybı: 90 dB’in üzerinde gürültünün olduğu bir ortamda uzun süre bulunanlarda işitme kayıplarının olma riski oldukça
yüksektir. Gürültüye bağlı akut işitme kayıpları 120 dB’den sonra (A) başlar. Böyle bir işitme kaybı, genellikle gürültüye maruz
kalan şahıs tarafından kolay fark edilmez. Bunun temel nedeni, işitme kayıplarının çok uzun sürelerde oluşmasıdır. İnsanların işitme
kayıplarını kolay fark edememesinin bir diğer nedeni de, bu kayıpların her frekans düzeyinde aynı olmamasıdır. İşitme kayıpları
geçici veya kalıcı (sağırlık) olabilir. Sürekli işitme kaybı, etkisi altında kalınan gürültünün düzeyi, frekansı ve etki süresine bağlı
olarak kişiden kişiye değişiklik gösterebilir.
Yorgunluk: Gürültü şiddetinin 50-60 dB olması hâlinde yorgunluk başlar ve gürültü şiddeti arttıkça yorgunluk da fazlalaşır.
Psikolojik sağlık problemleri (stres): Gürültü aynı zamanda bir stres kaynağıdır. Gürültünün şiddetine, frekansına, süresine ve
devamlı olup olmadığına göre psikomotor yetenekler etkilenir. Dolayısıyla, fiziksel ve zihinsel olarak iş görme yeteneği ve dikkati
azalır, reaksiyon zamanı uzar ve yapılan işlerde hatalar çoğalır. Sinirlilik, uykusuzluk ve karakter değişiklikleri gibi durumlar ortaya
çıkar.
Fiziksel sağlık problemleri: Gürültü düzeyinin daha da arttığı durumlarda, dolaşım, solunum, sindirim ve sinir sistemleri tahribata
uğrayarak, kan damarlarının daralması, kanın bileşiminde değişiklikler, göz bebeklerinin büyümesi gibi önemli sağlık sorunları
oluşturur.
Çalışma veriminin düşmesi: Gürültünün çalışma performansı üzerinde önemli etkisi vardır. Yapılan araştırmalar sonucu, gürültünün
azalması ile hesap işlerinde çalışanların yaptığı hatalarda % 52 azalma olduğu
görülmüştür. Ayrıca, gürültülü yerlerde çalışanların ilk 4 saatten sonra verimlerinde % 33 azalma olduğu saptanmıştır.
Mevzuata göre, ağır ve tehlikeli işlerin yapılmadığı yerlerde, gürültü derecesi 80 dB’i geçmemelidir. Daha çok gürültülü çalışmayı gerektiren
işlerin yapıldığı yerlerde, gürültü derecesi en çok 95 dB olabilir. Ancak, bu tip durumda işçilere başlık, kulaklık veya kulak tıkaçları gibi
uygun koruyucu araç ve gereçler kullandırılmalıdır.
İşitme duyusunun yanı sıra, insanların gürültüden fizyolojik ve psikolojik olarak da etkilendiğini, bu etkilerin sonucunda da tüm vücut
dengelerinin bozulduğu yukarıda belirtilmişti. Beden ve ruh sağlığı bozuk bir kişinin isinden verim beklenemeyeceği bir gerçektir.
Genelde, devamlı ve yüksek düzeydeki gürültülü is ortamları, is verimini olumsuz yönde etkiler. Bu etkilenmeler genelde yanıltıcı, hata
yaptırıcı ve usandırıcı etkilerdir. Zihinsel performans gerektiren islerde gürültü, algılamayı güçleştirerek algılama süresinin artmasına,
dikkat gerektiren islerde ise dikkatin dağılmasına dolayısıyla işin iyi ve zamanında yapılamamasına sebep olur.
Özellikle, aşağıdaki iş türlerinde, verimli bir çalışmanın olabilmesi için gürültü 65 dB’in üzerine çıkmamalıdır:
Devamlı dikkat isteyen duyarlı el işlerinde
Göstergelerdeki işaretlerin az belirli ve sinyallerin sık verildiği gözetleme işlerinde
Çabukluk gereken işlerde
Düşüncenin ve dikkatin bir noktada toplanması gereken ussal islerde
Chapanis tarafından yapılan deneysel testler .Birçok insanın çalışması sözlü iletişim ve konsantrasyona bağlıdır. Chapanis tarafından
yapılan deneysel testler, ortak (iş birliği hâlinde) yapılan işlerde, performans süresinin konuşmaya izin verilen islerde, izin verilmeyene
göre on kat fazla olduğunu ortaya çıkarılmıştır.
Gürültü, iş yerlerindeki iletişimin kopmasına neden olabildiği gibi, işitme yeteneği azalan çalışanlar göstergelerdeki sinyalleri iyi
algılayamayabilir, sesli yapılan uyarıları duymada problemler yaşar veya konsantrasyon bozukluğu nedeniyle ise dikkatini veremez, renk
ve şekillerin fark edilişi güçleşir bu sebeplerle de, is kazaları artar, bu da işletme genelinde hem huzursuzluk yaratır hem de neden olduğu
ekonomik zararlarla işletme genelinde verimi düşürmüş olur.
Gürültü insanları moral olarak da olumsuz etkileyerek, çalışma bıkkınlığı, ise karsı isteksizlik, devamsızlıkların artması ve sıkıntı
oluşturarak iş gücü verimini azaltır. Bu durumlar, korumasız bir şekilde çalışan kişilerde, düşük gürültüye maruz kalan kişilere göre daha
çok ortaya çıkmaktadır. Gürültü kişiler üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, üretilen mal ve hizmetlerin kalitesinin düşmesine, üretim
sürelerinin uzamasına yol açarak ekonomik kayıplara sebep olur.
Gürültüyle ilgili (Hawthorne Deneyleri) deneylerde, gürültünün verimlilik üzerindeki etkisini araştırırken, 80 birim üreten bir üretim
bölümünde 60 hata yapıldığı saptanmasına karşın, aynı bölümde gürültüyü azaltıcı önlemler alındıktan sonra 110 birim üretim için hata
sayısının 7’ye düştüğü görmüştür.
Gürültünün, zaman ve miktar performansı üzerindeki etkilerini belirlemeye yönelik olarak bir kanepe üretim tesisinde yapılan çalışmada,
bu işletmede gürültü kontrol tedbirlerinin alındıktan sonra (kaynakta ve alıcıda), kanepe iskeleti üretim işlemlerinin standart
zamanlarında %15 ile %64 arasında zaman tasarrufu sağlandığını, bunun miktar performansına yansımasının ise; yarı mamullerde %2 ile
%188’lik, iskelet atölyesinin nihai ürünü olan kanepe iskeleti günlük üretim adedine ise %45’lik miktar artısı şeklinde yansındığını
belirlenmiştir.
Bir başka deneyde (Weston ve Adams) bir yıl boyunca tekstil fabrikalarında dokuma isçilerinin verimini ölçmüşlerdir. Kulak korumalı
ve kulak korumasız 10 dokuma isçisi üzerinde 1 yıl süren araştırmalarında, kulak koruma aygıtı kullanan dokuma isçileri veriminde
%12’lik bir artış sağlanmıştır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
28
TİTREŞİMİN SAĞLIĞA ETKİSİ
Ergonomik olarak, titreşimin vücuda etkisi iki nokta söz konusudur:
1-Tüm beden titreşimleri: Vücudun tümüne aktarıldığında, risk oluşturan, özellikle de bel bölgesinde rahatsızlık ve omurgada travmaya yol
açan mekanik titreşimlerdir. Titreşim kaynakları da, traktör ve kamyon kullanımı, dokuma tezgahları, yol yapım, bakım ve onarım
makineleri ile özellikle çelik konstrüksiyonlu yapılarda titreşime sebep olan makine ve tezgahlardır.
2-El kol titreşimleri: El-kol sistemine aktarıldığında, insanlarda damar, kemik, eklem, sinir ve kas bozukluklarına yol açan mekanik
titreşimlerdir. Taş kırma makineleri, kömür ve madencilikte kullanılan pnömatik çekiçler, ormancılıkta kullanılan taşınabilir testereler,
parlatma ve rende makineleridir. Bu araçlar, dönerek, vurarak veya hem dönerek hem de vurarak titreşirler.
Etki süresi, titreşimin etki süresi orta çıkacak olan şikayetlerin başlıca nedenidir. Etki süresi artıkça rahatsızlığın derecesi de artmaktadır.
İnsan vücudu titreşim etkisi altında basit bir kütle-yay sistemi gibi davranmaz, yani tek bir özgül frekansa sahip değildir. Her organın farklı
özgül frekansı vardır. Ölçümlerle elde edilen bilgilere göre oturan bir kişi için organlarının özgül frekansları aşağıdaki gibidir.
2,5–5 Hz arasındaki titreşim etkisinde boyun ve bel omurlarında kuvvetli rezonans oluşmakta, genlik etkiyen titreşimin genliğinin
% 240’ına kadar çıkabilmektedir.
4-6 Hz arasında ise bel üstü gövdede, omuzlarda ve ensede rezonans meydana gelmektedir. Burada genlik artışı % 200 kadardır. 20-30 Hz
arasında omuzlar ve baş arasında çok şiddetli rezonans görülmektedir. Burada genlik artışı % 350’ye ulaşmaktadır. At, otomobil, uçak,
gemi gibi araçlarla seyahat sırasında merkezi sinir sistemi şikâyetleri meydana gelen çok düşük frekanslı titreşimin etkileri (f < 2 Hz)
Bulantı, kusma, soğuk terleme olabilir. Seyahat bitince belirtiler belli bir süre sonra ortadan kalkar.
Düşük frekanslı titreşimin etkileri (2 Hz < f < 30 Hz) ise klinik belirtiler genel olarak titreşimli el aleti kullanan işçilerde, elde dolaşım
bozuklukları, hipersentivite ve daha sonra uyuşukluk şeklinde olur. Maruziyet sürerse omuz başlarında ağrı, yorgunluk soğuğa karşı
hassasiyet artması meydana gelebilir. Parmaklarda 8-10 0C ısıya kısa süre maruziyet ile beyazlaşma olur. Avuç içi de beyazlaşır. Ön kol ve
omuz kaslarında ağrılar görülebilir. Bütün vücudu titreşime maruz kalan bazı işçilerde disk kayması denilen bel ağrıları olabilir. Fonksiyon
bozukluğu olarak zamanın uzamasında ise uyku bozuklukları, baş ağrısı ve yorgunluk görülebilir.
GÜRÜLTÜ VE TİTREŞİMİ ÖNLEME
Gürültü ile mücadele edilmelidir. Gerekli her türlü tedbir ile gürültü seviyesinin düşürülmesine gidilebilir. Bu tedbirler sırasıyla şunlardır:
Tasarımda: Gürültüden korunma önlemleri esas olarak tasarım ve planlama devresinde dikkatle ele alınarak gürültü kaynağında izole
edilmelidir. Ve belli bir hacim içinde ses düzeyleri aynı olan çalışma yerlerinin bulunmasına çaba gösterilmelidir.
İmalatta: Gürültüden korunmayı gerçekleştirebilmek için öncelikle, titiz bir gürültü analizinin yapılması gerekmektedir. Gürültüyü
kaynağında azaltma olanağının yetersiz olduğu durumlarda, sesi yalıtmaya veya sönümlenmesini sağlamaya çalışılmalıdır. Makinelerin
çıkardığı gürültüyü önlemek için makinelerin imalatında ve yerleştirilmesinde sentetik maddelerden yapılmış titreşimi emici veya
hafifletici materyallerden faydalanılabilir.
Kişisel Korunma: Gürültünün ortaya çıkışı veya yayılması önlenemiyorsa son çare, çalışanları gürültünün etkilerinden korumak için (belirli
aralarla işitme düzeyleri odyogram ile ölçülerek) kişisel koruma önlemleri alınır. Bunun için geliştirilmiş değişik türde kulak tıkaçları ve
başlıklar vardır. İhtiyaca göre bunlardan yararlanılmalıdır.
Gürültüyü önlemede ilk yaklaşım “gürültüyü kaynaktan kesmek”tir. Gürültü yapan makine ve sistemlere susturucu yaklaşımı, gürültüye
neden olan parçaların yenilenmesi, bakım ve yağlama hizmetlerinin devamlı ve düzenli yapılması, titreşim ve dolaylı olarak ses çıkaran
makinelerin özel ve ses emici döşeme üzerine montajı, gürültü yapan parçaların ses kesiciler ile örtülmesi gibi önlemler gürültüyü
kaynaktan kesebilir ya da düzeyini düşürebilir. Bütün bu önlemlere rağmen, gürültü yine de zararlı düzeyde kalırsa, gürültü yapan
makineler ayrılarak özel yerlere konulmalı ya da gürültülü makinenin önüne ses kesici duvar ilave edilmeli.
Fabrika içinde genel gürültü sorununa karşı, öncelikle döşeme ve duvarların ses emici malzeme ile kaplanması düşünülür.Bu arada, bina
içinde ses emici ara bölme ve kapılar, duvarlara yerleştirilecek delikli karo kaplamalar, tavandan sarkıtılmış ve ses girişimi ile sesleri
emerek etkili olan levhalar da kullanılır.
Genellikle yumuşak ve kauçuktan yapılan ve dış kulak kanalına yerleştirilen kulak tıkaçları 15-30 dB’lik bir ses yalıtımı sağlayabilir. Ayrıca
kulağı tamamen saran, 25-40 dB’e kadar ses yalıtımı sağlayan koruyucu kulaklıklar, tıkaçlardan daha etkin bir koruma malzemesidir. Kulak
kepçelerini içine alarak, baş üzerinden geçen bir bantla birbirine tutturulmuş iki kısımdan oluşan maşonlar da bu gereksinim için tercih
edilirler. Maşonlar, en az 20 dB’lik bir gürültü azaltması sağlamaktadır. Uygun kulak koruyucusunun seçimindeki en önemli kriterler,
istenilen ses azaltımının (yalıtımının) sağlanması ve kullanım rahatlığıdır.
Gürültüden korunmak: Gürültülü makinelerin üzerini kapatarak, gürültü kaynağını izole ederek ve kulaklık kullanarak sağlanır.
Bütün ses kesici ve kaynaktan kesme önlemlerine rağmen, iş yerindeki gürültünün 100 dB’in altına indirilemediği hallerde yapılacak tek iş,
iş görene kişisel koruyucular vermektir. Bunlardan en ekonomik ve basit olanı kulak tıkacıdır.
ERGONOMİ ÜNİTE 1 & 7
29
Koruyucu kullanımı ile gürültü kontrolünün sağlandığı yerlerde, koruyucu çıkarılmamalıdır. Çünkü, bu tür (gürültü düzeyi sınır
değerlerini geçmiş) bölgelerde koruyucusuz olarak kısa bir süre dahi kalınsa, önemli sakıncaları netice verir. Örneğin, 110 dB gürültü
düzeyinde çalışan bir kişi, kulaklığını bir saat dahikullanmasa, o tek bir saat zarfında, maksimum gürültü dozunun iki katı kadar zarar
görmüş olacaktır. Gürültü ile mücadelede yukarıdaki önlemler yeterli gelmiyorsa, dinlenme sürelerinin sayı ve sıklığının artırılması, gürültüye
duyarlı kişilerin çalıştırılmaması ve çalışanların sık sık değiştirilmesi gibi organizasyonel önlemler alınır.
Titreşimin etkisinden korunmak için teknik ve tıbbi önlemler ile eğitime gereksinim vardır. Titreşimden korunmanın temel hedefi, titreşimi
kaynağında azaltmaya yönelik olmalıdır. Genellikle makine dizaynı sırasında titreşimi azaltacak zeminler yapmak ve titreşimi az olan
makineler satın almak. Kullanılan makinelerin bakımlarını zamanında yapmak, vuran ve titreşen kısımlara izolasyon uygulamak.
Tıbbi korunmada ise, işe giriş muayenelerinde sinir sistemi kalp, damar ve sindirim sistemleri sağlam olan genç işçilerin seçilmesine dikkat
edilmelidir. Periyodik muayenelerde titreşimin etkilerinin klinik muayeneler uygulanarak aranması, el, bilek ve dirsek eklemlerinin dikkatle
muayene edilmesi gerekir. Röntgen filmlerinin çekilmesi faydalı olur.
Titreşimden korunmanın bir yolu da eğitimdir. İş yerinde titreşime maruz kalan kişiler ve yöneticiler, titreşimin neden olduğu risklere ve
rahatsızlıklara karşı eğitilmelidir. Ayrıca, titreşimin olumsuz etkileri görülen işçilerin değiştirilmesi yoluna gidilmelidir. Çalışma süresinde
(etkilenme süresinde) kısıtlama yapılması veya çalışma süresince daha sık dinlenme araları verilmesi, titreşimden etkilenmede uygun bir
korunma yöntemi olacaktır.
Ergonomik düzenlenmiş sistemle daha az kol kuvveti uygulanarak daha az yorulmanın yanı sıra titreşimin uzun süre içinde oluşturacağı
rahatsızlıktan da korununmuş olunur. Titreşimden korunmak için uygulanan ikincil önlemler ise pasif önlemlerdir. Yay, sönümleme elamanı
gibi elemanlar kullanarak titreşimin fazla rahatsız etmemesi yoluna gidilir. Titreşim kaynağını kendi temelinde yaylı bir konstrüksiyonla izole
etmek, yakınında çalışan kişiyi titreşimden korumak için kişinin çalışma ortamını izole etmekten daha yararlıdır.
ÖZET:
•Gürültü, rahatsızlık veren ya da huzuru bozan ve ses dalgaları hâlinde yayılan bir enerji şeklidir.
•Gürültü, insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz yönde etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengelerini bozabilen, çalışma
performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok etmek suretiyle niteliğini değiştiren önemli bir çevre kirliliğidir.
•Kulak, akustik enformasyon açısından sinyali alan, çeviren ve beyne ileten bir ara elamandır. Ses algılanırken iki büyüklük önemlidir. Ses
dalgalarının genliği ve frekansıdır. Ses dalgalarının frekansı sesi ince veya kalın duymamızı sağlar.
•Ses frekansı, ses dalgalarının saniyedeki titreşim sayısıdır ve Hertz (Hz) ölçü birimi ile ifade edilir (rezonans, tınlaşım). İnsan kulağı 20 ile
20000 Hz arasındaki seslere karşı duyarlıdır. Bu frekansın altındaki “infrasonik” ve üstündeki “ultrasonik” sesleri insan duyamaz. İnsanların bu
yapısı kişiden kişiye değişiklik gösterir.
•“Tetik Bölgesi” olarak bilinen insan kulağının en hassas olduğu bölge 1000 ve 5000 Hz arasındaki frekans değerleridir. İnsan bu frekans
bölgesinde oluşan sesleri, karşısında konuşan insanı görmeden de algılayabilir. Örneğin, telefon frekans bant genişliği 300-3400 Hz arasındadır.
•Ses şiddeti (yeğinliği), sesi oluşturan titreşimlerin atmosferdeki basıncıdır (birim yüzeye düşen ses gücü, basıncı, yeğinliği) ve “Desibel” (dB)
ölçü birimi ile ifade edilir ve “Odyometre” ile ölçülür. 0,0002 mikrobar (dyn/cm2) basınç yapan ses, “duyma eşiği” (duyma sınırı) olarak
nitelendirilir ve 0 dB olarak kabul edilir. İşçiyi etkileyen maruziyetin belirlenmesinde, işçinin kullandığı kişisel kulak koruyucularının koruyucu
etkisi de dikkate alınarak maruziyet sınır değer uygulanacaktır.
Merhaba bugün böbrek bağışçısı olmaya hazır olduğunuzu biliyorsanız (tüm seyahat masraflarıyla birlikte 450.000 $ ödeme yaparsanız), acilen böbrek bağışçısıyla sadece 9 kişiye ihtiyaç duyduğumuz için böbreğimi acilen hastanemize satarsınız.
YanıtlaSilsadece sağlıklı% 100 kişilere uygundur.
Doktorunuza talebinizi yazın: carolbobrekhastanesi@gmail.com derhal sizinle iletişime geçileceksiniz
Not: ameliyat için seyahat etmeye hazır olmalısınız ve yalnızca sağlıklı kişiler
Dr Robson.
carolbobrekhastanesi@gmail.com